5 Eylül 2007 Çarşamba

Senetli sepetli damatlar

Aksiyon Dergisi Zafer Özcan - Metin Özer - Sayı: 551 - 27.06.2005

Senetli sepetli damatlar

STOCKHOLM-Konya’nın şirin kasabası Kulu’nun bütün göçmenleri İsveç’te yaşıyor. İsveç - Kulu ilişkisi o kadar gelişmiş ki artık gurbete damat veya gelin olmak isteyen Anadolu gençleri kasabayı adeta bir gümrük kapısı gibi kullanıyor.Hüseyin Gültekin ve Kenan Bulut, İsveç’in başkenti Stockholm’de yaşayan iki arkadaş. Ortak özellikleri, Konya’nın Kulu ilçesinden gurbetçi ailelere damat gelmeleri.

Şimdiki ortak noktaları ise ikisinin de mutsuz evliliklerinin boşanmayla sonuçlanması. Avrupalı Türkler arasında yaşanan ‘ithal damat’ sendromunun binlerce kurbanından sadece ikisi onlar. Büyük hayallerle geldikleri İsveç, onlara mutlu bir gelecek sunmamış. Kulu’dan evlilik yoluyla gelen damatların yüzde 80’i aynı kaderi paylaşıyor.

Hüseyin Gültekin’in çocuğu olmamış; ama Kenan Bulut’un ortada kalan bir de oğlu var. İkisi de bir Avrupa ülkesinde yetişmiş, Türk aile yapısına uymayan ve ekonomik bağımsızlığı olan bir kızla uyumlu bir evlilik yapamadıklarını söylüyor. Dil bilmedikleri için Avrupa’da eşlerine muhtaç durumda olmalarına, damat olarak geldikleri ailenin sürekli para kazanmaları için yaptığı baskıya daha fazla dayanamamışlar. Damatların bir diğer talihsizliği ise düğün masraflarının kayınpeder tarafından bir senetle onların sırtına yüklenmesi. Ayrıca, yeni evli çiftin evini eşyalarıyla birlikte hazırlayan kayınpederin, bütün borçları senet imzalattığı damada ödetmesi de bardağı taşıran son damla olmuş.

Bütün bunlar, Kulu üzerinden İsveç’e kapağı atmak isteyenler için sıradan ve çok yaygın bir uygulama aslında. Zira, İsveç’te olup da “Ben Kululu değilim.” diyenler bile bir şekilde bu ilçeyle bağlantılı. Çünkü Kulu, İsveç’e gidebilmek için bir atlama taşı konumunda. Erkekler bunun için Kulu’ya damat oluyor. 30 yıldır İsveç’te yaşayan Şereflikoçhisarlı Ömer Bayazıt’ın önce ablaları Kulu üzerinden Stockholm’e gelmiş, sonra da kendisi. Kulu’yu, “İsveç’e gitmenin kapısı.” olarak nitelendiriyor.

Ancak, bu kapı her zaman mutluluğa açılmıyor. Nitekim, damatların büyük bölümü üzerlerine yıkılan borcu ödemek için adeta “köle” gibi çalışıyor. Tabii oturum izni alabilmek için beklemek zorunda olduklarından bu zaman zarfında kayınpederlere karşı büyük bir hınç besliyorlar. Aynen Hüseyin Gültekin’in hikâyesinde olduğu gibi... O, Türk Lirası olarak 20 milyarı aşan bir senet yükünün altına girmiş gelir gelmez. Borçları ödeyip oturumu alınca da hemen ayrılmış eşinden. İthal damatların boşanmaları bir yana, bu durum çoğu birbirleriyle akraba olan ailelerin arasında da ciddi düşmanlıkların ortaya çıkmasına sebep oluyor. Çocukları boşanan aileler birbirine küsüyor. Mesela Kenan Bulut’un eski kayınpederi aynı zamanda öz dayısı. Boşanmadan sonra ailelerin asla görüşmediklerini söylüyor. İki buçuk yaşındaki oğlunu iki haftada bir görebildiğini belirterek, “Maalesef bu süreçte olan minik yavrulara oluyor.” diyor.

Kendisi de bir ithal damat olan Zekeriya Altunay, “Bu işin kökenine inmek lazım. Kulu’da öğrenciye büyüyünce ne olacağını sorarsan sana ‘İsveç’e gideceğim’ diye cevap verir. Orada yetişen her genç buraya geleceğini biliyor. Hatta gelirken de oturum alma süresi olan üç yılın sonunda çoğu boşanacağının da farkında.” diyor. İthal damatların boşanması çok yaygın; ama bir de evliliklerini sürdüren ve istisna denebilecek kadar azınlık olan kesim de var. Zekeriya Altunay da onlardan biri. O, dindar ailelerin evliliklerinin daha uzun sürdüğünü söylüyor. Her ithal damadın burada sorun yaşamasının kaçınılmaz olduğunu; çünkü arada keskin kültürel farklar bulunduğunu vurgulayarak, evliliğini kurtaranların genelde gözü dışarıda olmayan dindar damat ve eşler olduğunun altını çiziyor.

İsveç’te 70 bin civarında Türk yaşıyor. Bunların 20 binden fazlası Kulu’dan gelme. Başkanlığını Haydar Akan’ın yaptığı Kulu Gelişim Vakfı ile başkanlığını Osman Özkanat’ın yaptığı ve bünyesinde 22 ayrı Türk sivil toplum kuruluşunu barındıran İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu, Kululuların kurduğu kurumlardan... Kulu’dan İsveç’e ilk göç 1965’te olur. Almanya’ya giden kafilelerin birinde bulunan 5 Kululu, ihtiyaç olduğu gerekçesi ile İsveç’e yönlendirilir. Yıllar içinde, biraz da ilk gidenlerin teşvikiyle neredeyse ilçeden hemen herkes İsveç’in yolunu tutar. Bu dönemde her yıl en az 200 kişi evlilik yoluyla bu soğuk ülkeye taşınır. Son dönemde bir azalma söz konusu; çünkü Kululular kendi aralarında kız alıp veriyor artık.

Biz aynı kaldık ama Türkiye çok değişti

Son yıllarda başta Almanya olmak üzere ekonomik daralma yaşanan bazı Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan göçmenlerin geri dönüş eğilimlerine İsveç’te fazla rastlanmıyor. Bunun en önemli sebebi göçmenlerin neredeyse bütün aile fertlerini yanlarına almış olması. Haydar Akan, Stockholm’de en az 15-20 tane iyi görüştüğü arkadaşı olmasına rağmen, Kulu’da oturup konuşabileceği birkaç kişiyi zor bulacağını söylüyor. Şüphesiz bir diğer faktör de Türklerin yüzde 70’inin aynı zamanda İsveç vatandaşı olması...

Kululular, Türkiye’deki kültürel özelliklerini İsveç’e de taşımış. ‘Hobi bahçeleri’nde soğan, sarımsak, ıspanak ve marul üretiliyor, küçük bir ocakta odun ateşiyle “yağlı” adı verilen börekler pişiriliyor. Hayati-Sultan Taşkın çifti gurbette Anadolu’yu yaşayan bir aile. Hayati Taşkın 30 yıldır Stockholm’de yaşıyor. Metro istasyonunda gişe memuru. 26 yıldır çalışmasına rağmen emekliliğine daha 15 yıl var. Türkiye’deki bütün akranlarının emekli olduklarını hatırlatarak, “Buraya geldiğime memnun muyum? Halen karar veremedim. Hiç alışamadım çünkü... Türkiye’ye tatile gidip dönünce yabancı bir memlekete gelmiş gibi hissediyorum. Ne tuhaftır, Türkiye’ye gidince de burayı özlüyorum.” diyor.

Bu çelişkiyi Avrupa’daki Türklerin birçoğu yaşıyor aslında. “Biz 30 yıl önce buraya nasıl geldi isek, öylece kaldık. Halbuki, Türkiye çok değişti. Biz de ne buralı olabildik, ne de Türkiyeli kalabildik.” sözleriyle, yaşadıkları çelişkiyi gözler önüne seriyor Hayati Taşkın. İsveç vatandaşı olduğunu, Stockholm’deki Türk Büyükelçiliği’nden görmedikleri ilgiyi Türkiye’deki İsveç Büyükelçiliği’nden gördüklerini belirterek, “Kulu’da başına bir iş gelse hemen İsveç’in Ankara Büyükelçiliği devreye girer.” diyor.

Stockholm’deki Kululular, diğer Avrupa şehirlerinde olduğu gibi genelde bir arada yaşıyor. Bu tür toplu mekanlar, başlangıçta, İsveç hükümetinin izlediği, ‘yabancıları bir araya toplama’ stratejisinin bir parçasıymış. Şimdi buraların uyumu engellediği düşünülüyor. Zira, buralarda suç işleme oranı artmış.

Zaman ayrılan çocuklar daha başarılı

Şüphesiz asayiş sorunu çocukların eğitimini akla getiriyor. İsveç örneğinde, evlatlarına zaman ayıran ailelerin çocuklarının, diğerlerine göre çok daha başarılı ve sorunsuz olduğu görülüyor. Ancak bazen zaman ayırmak tek başına yetmiyor. Özellikle eğitim ve kültür seviyesi düşük birinci nesil, çocuklarına hakim olmakta zorlanıyor. Aynı zamanda bir eğitimci olan Osman Özkanat, “Geleneksel Türk aile yapısında önce baba, sonra anne ve çocuklar gelir. Burada, dil bilmeyen, eğitim seviyesi düşük ve işten kafasını kaldıramayan bir baba var. Dolayısıyla otoritesi zayıfladığından sıralama tersine dönüyor ve çocuklar başa çıkıyor, baba sona düşüyor.” diyor.

Bugün, ilk nesil Kulululardan halen 120 kişi hayatta. Kulu Gelişim Vakfı onların hayat hikâyesini bir belgesel haline getirmeye çalışıyor. Haydar Akan, Türkiye’de üniversitelerin bu göç olgusunu araştırmalarını; hatta bir göç enstitüsünün kurulmasını istiyor. 4 milyondan fazla göçmeni olan bir ülkede halen bunun üzerine çalışan bilimsel bir kurum olmamasını yadırgıyor. Akan’ın tespitlerine göre, bugün isimleri İsveç’le beraber anılan Kululuların aslında çok ilginç bir göç macerası var. Buna göre ilk göçmenler 1963’te Belçika’ya gitmiş, İsveç ise Almanya, Hollanda ve Danimarka ile birlikte 1965’teki ikinci tercihi oluşturuyor. 1980’de Kulu’dan İsveç, Danimarka ve Norveç’e 12 Eylül göçü yaşanmış. Bu dönem daha çok siyasi mülteciler gelmiş. Son göç kervanı ise 1985’te Kulu’dan Kanada’ya olmuş. Halen 200 Kululu aile Kanada’da yaşıyor.

Peki, Türkiye’ye dönme fikri var mı Kululular arasında? Ömer Bayazıt’ın şu sözleri Avrupa’daki gurbetçi Türklerin yaşadıklarını özetliyor aslında: “Burada kalıcı olacağımızı düşünseydik, yatırımlarımızı memlekete değil buraya yapar ve gurbetteki Türkler olarak çok daha büyük bir ekonomik güç olurduk. İnsanlar Kulu’da iki aylık gösteriş için buradaki geleceklerini kurban etti. Bu kadar birikim, yılda 10 ay boş duran binalara gitti.”

Heba edilenler sadece boş binalar mı? Müreffeh bir hayat için hayatları kararan genç insanların ömürleri için ne demeli acaba? Her açıdan zor bir durum, işin doğrusu...
Yazıcıya Gönder Arkadaşına Gönder

Yorumlarınız
1 yorum
¬ Sabır ve dua... [Caner Şahin/02-Temmuz-2005]
Ben de senetli sepetli damatlardanım. Ama bunu kendime problem yapmadım. İthal damatlara tavsiyem şu: Sabırlı olun, dua edin. Haberinizde, dinine bağlı ithal damatların daha mutlu olduklarını yazmışsınız. Doğru bir gözlem. Dinine bağlı olmak her şeyin başı değil midir? Her güçlüğü imanımızla aşmıyor muyuz?

http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=22042&yorum_id=5212#yorumlar

2 yorum:

Adsız dedi ki...

ii din imanla herseyi halledelim yapanın yanında kaar kalsın.

Adsız dedi ki...

kisisel is kurmak için kredi ihtiyacim var? evet bu e-postayi basvurursaniz,:finance_institute2015@outlook.com ya da bu e-postayi basvurabilirsiniz: Daha fazla bilgi için kredi.teklif@gmail.com