5 Eylül 2007 Çarşamba

Damat ve Gelin - Bosanmalar

Damat ve Gelin - Bosanmalar

-- 21 ci yuzyila girerkene yeni teknolojinin ve ekonomik rafahin yukselisi ile kutsal olan evlilikler neden cabuk bosanmalara neden oluyor. Genelikle avrupada yasiyan insanlarimizin, adini duymak istemedigimiz kavram, ithal gelinler ve ithal damatlar.

Avrupaya goc etmis insanlarimizin turkiyede getirdikleri gelin veya damat adaylarin kisa bir sure sonra bosanmaya varacak durumlar hicte kucumsenecek bir sayi deyil.

Yurt disinda erken gelmis ve buyumus bir cocugumuzun, turkiyede evlenip ,adini ithal damat veya gelin dedikleri insanlarin bosanmalarin bas aktorleri cocuklar deyilde,malesef bilhassa buyuklerimiz buyuk rol oynuyorlar. cavaplarida cocuklarimiz anlasamiyorlar diye isin icinden ciktiklarinida sahit olmusuzdur.

Gelen damada gozu acilmadan bir ise girmesi ve turkiyede bulunan ailesine yapilan yardimlarin hor gorulur.Butun dikkatler aylar ve seneler gecmesine ragmen,isci yaptik daha ne istiyor. yani bir ailenin ferdi gibi deyilde, sanki oturmasini aldiktan sonra kizini veya oglunu birakacakmis gibi hislere kapilirlar.

Bu yikilan evliliklerin aci huzunla bitiyordur. Gelen gelin kizimizin sadece evde oturup mumkun oldugu kadar calistirilmamasi sadece kendi begendikleri insanlarla, hasir nesir olmalari isterler.sirasi geldiginde hic acimassiz hakaretlerde yapilabiliyor. Bu ithal damat ve gelinlerimizin yuzeysel olarak konusmasak bile gercegin altinda bu yatar. bunlarin asil sorumlulari bizzat buyuklerimizin kendilerinde buluyorum malesef.

Saygilarimla Ramazan Ates


-- Bismillahirrahmanirrahim namaz kilmadan önce abdest aliriz abdest olmadan namaz olmaz evlenmeden önce istek sevgi tanisma ve nisan olur ve sonra evlenme ,namaza baslarken niyett ederiz sirf Allah rizasi icin peki evlenirken niyet neki acaba ....

avrupa..... oglum askere gitmesin hayattini kurtarsin köyde kiz yok mu? , kizim avrupaya gittsin hayatini kurtarsin köyde erkek yok mu ?

.... iste büyükler menfeaat cikar... Allah kuranda söyle buyurur. sizlerden menfaat cikari bulunmayanlarla (sirf Allah rizasi icn )beraber olun. gencler anlasamadi eeee niyet belli köyde erkek, kiz adayi yok mu .....

Kurani ve sünnetti hayatiniza yansitmayacaksiniz Allah korkusu ,ecel ,kabir korkusu ,mahser korkusu yok evlenmeye gelince (avrupa isin icinde olunca) Allah in emri peyg. sünneti siz simdi Allah a teslim olmayacaksiniz Kurana sünnetti uygulamayacaksiniz ondan sonra KADER ne demek yani Allah tan size vahimi geliyorki siz böyle yapiyorsunuz . Kimse kimseyi kandirmaya calismasin puan toplamaya calismasin ,Allah görüyor Allah duyuyor gizledikllerinizide ..... bedeninizi ic ve dis tehlikelerden koruyacaksiniz haramlardan yasaklardan bir abdestin kabul olmasi icin .Yoksa abdest kabul olmaz namazda olmaz.(evlilikte böyle niyet önemli yoksa fazla sürmez niyet güzel degilse) hem haram ye hem Allah in dedigini yapma ,peyg. sünnetini uygulama hem kul hakki ye menfeaat cikarin neyi gerektiriyorsa yap yeterki avrupali olsun ondan sonra anlasamadilar KADER . Kader degil hassaaaa niyet bozuk Imami Gazaliye göre kader demek mekruhtur yani harama yakin . bir ayette Bismillahirrahmanirrahim insanlarin yaptiklarindan dolayi baslarina gelir cogu bunu bilmezler Allah tan güzellik gelir , kötülük nefisten gelir Allah i bilmeyenlerle korkmayanlarla alis veris yapilirsa iste bu olur KADER Allah sözünde durmayanlari sevmez Bizi aldatan bizden degildir(müslüman degildir)HZ muhammed sav niyett bozuk oldumu ibadetler (namaz oruc vs....bosa gider Allah göstermesin ) ibatedin sartlari var evlenmeninde daha fazla yazmak istemiyorum es slm alleyküm

http://www.zincirlikuyu.org/Forums-file-viewtopic-t-213.html

İthal damatlar neden mutlu olamıyor?

İthal damatlar neden mutlu olamıyor?

Tarih: 6.08.2003

Mustafa Keklik ve Erdoğan Hasesoğlu, Almanya’nın Stuttgart şehrinde yaşayan iki bacanak. Keklik, bir döner dükkanını işletiyor, Erdoğan Hasesoğlu ise doktor. İki bacanağın ortak özelliği, kamuoyunda ‘ithal damat’ olarak bilinen yöntemle Almanya’ya gelmiş olmaları. Onlar ‘ithal eşler’ denilen ve evlilik yoluyla Almanya’ya göç eden Türkler arasında az rastlanan başarılı örneklerden. Çünkü ithal damat veya gelin denemelerinin büyük çoğunluğu başarısızlıkla sonuçlanıyor, birçok eş birbirinden kısa süre sonra ayrılıyor ve ülkesine geri dönmek zorunda kalıyor. Mustafa Keklik aslında bir mülkiyeli.

Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Türkiye’nin farklı ilçelerinde kaymakam olarak görev yapmış; ancak sonra tası tarağı toplayıp kayınpederinin Almanya’daki dönerci dükkanının başına geçmiş.

İthal damat olarak Almanya’ya gelen Erdoğan Hasesoğlu ise Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirmiş. 1996'dan bu yana Stuttgart'ta yaşayan Erdoğan Hasesoğlu, psikiyatri kliniğinde çalışıyor. Hasesoğlu’nun Türkiye’de psikiyatri eğitimi almamasına rağmen Almanya’da bu alana yönelmesinde Türk eşlerin yaşadığı problemler etkili olmuş.

Kendisi de evlilik yoluyla Almanya’ya yerleşen biri olarak bu noktada yaşanan problemleri yakından bildiğini vurgulayan Hasesoğlu, “Bu alanda bir ihtiyaç gördüğüm için psikiyatri bölümünde başladım.” diyor. [Kaynak: Zaman-Zafer Özcan / Stuttgart]

Yorumlar

--Re: İthal damatlar neden mutlu olamıyor? Gönderen: fikocan Tarih: 8.08.2003

bende o iste ithal damat denilenler varya onlardan biriyim. Bosuna sagda solda aramayin buradayim itiraf ediyorum iste o aranan ithaldamat benim , ohh be rahatladim , sucluyum cezama da raziyim , sahi nedir ya bunun cezasi :)

-- Re: İthal damatlar neden mutlu olamıyor? Gönderen: Anonim Tarih: 20.05.2007

Ithal DamatlarTerk ettik Vatani düstük yollara
Coktan veda ettik gonca güllere
Biz cok hasret kaldik tatli dillereNe cileler cekti Ithal Damatlar
***********
Hayat Müsterekmis !! girdik mutfaga
Kimileri maruz kalmis t o k m a g a,
Kuru yaprak olduk düstük topraga
Zaten hic yesermez Ithal damatlar
***********
Karyer dendimi tüm dünya durur,
Öyle dostlar varki arkadan vururCanyoldasi düsmüs, bunlar kimi korur.
Bes kurus etmiyor Ihtal damatlar.
************
El etek cekildi ana vatandan
Medet umar olduk esrar satandan
Sosyalamt`dan yiyip keyif catandan,
Birisi olmasin Ithal damatlar..
*************
Kimisi evlenmis akrabasilya
Sonunda ters düsmüs öz babasiyla,
Selami kesilmis dostun hasiyla,
Aslini terk etmis ithal damatlar.
**************
Kizlarin hedefi bir kurban bulmak,
bekaret denilen töreye uymak
konudan komsudan hos seyler duymak,
Zaten boynuzluydu Ithal damatlar.
**************
Kimi BMW almis taksit ödüyor,
Hatun diskolarda ayyas güdüyor,
Sabah eve gelmis !! calim ediyor,
Sistem buymus diyor ithal damatlar..
*************
Canina tak etmis düsmüs birkere
Heder olmus batmis düsmüs yerlere
Askerlik degilki gelsin tezkere
Gün bile sayamaz Ithal damatlar..
************
Derin bir sirdirki hic anlatilmaz,
Namus dedik gardas atsan atilmaz !!
Can yoldasi olmus bu abartilmaz...!!
Sineye cekmisler, Ithal damatlar..
***********
Cok yuvalar sönmüs, cocuk ortada
Kimin umurunda !!!, kaynana turda
Türkiyede cok var biri oltada !!!,
Aramiza hos geldiniz yeni Ithal damatlar
***********
Yugendamt kapiya dayandi durdu,
Ilk sorusu ona maasi sordu, !!
Gider yokmus sanki birde o vurdu.
Ödemeye mahkum olmus ithal damatlar.
************
Damat isten gelmis elbise kirli,
Evde misafir var hain fikirli...
Birde fino almis boynu zincirli
Köpek gezdirirler Ithal damatlar..
************
Yazacak cok sey var bu burda bitmez
Euro`da deger yok hic maas yetmez..
Avrat hanim olmus ek ise gitmez..
Ücten fazla anahtar tasir. ithal damatlar.
***********
Internet sayfalari dolmus tasiyor,
babalar analar bosa yasiyor....
gücü yetmez artik helallesiyor...
zebaniye kaldi ithal damatlar..
**********
Sair Ensar yazar gercek sözleri
Bilmeyen dostlarim duysun bizleri,
Analar babalar görür kizlari
Yinede suclanir Ithal damatlar...



-- Re: İthal damatlar neden mutlu olamıyor? Gönderen: Anonim Tarih: 20.05.2007

Size göndermis oldugum siiri, bir cok ithal damat arkadaslarla... oturup dertlestikten sonra yazdim.yoruma aciktir... hedef herhangi bir kisi degil. sadece yasanan olaylari kaleme almak istedimyorumlariniz icin Email adresim; Ensar1965@hotmail.de


http://www.gurbetport.com/site/modules.php?name=News&file=articleNew&sid=2682&flag=haberDevam

Avrupa'daki Türkiye

Aksiyon Dergisi Zafer Özcan - z.ozcan@aksiyon.com.tr - Sayı: 523 - 13.12.2004

Avrupa'daki Türkiye

Almanya’nın Berlin kentinden objektifimize yansıyan bu görüntü, Avrupa’daki Türkler ile Avrupalılar arasındaki temel çelişkiyi özetler nitelikte! Öndeki Alman vatandaşları, gittikçe yaşlanan Avrupa’da en sık rastladığımız görüntülerden. Arkadaki genç Türk anne ve iki çocuğu da yaşlı kıtanın tanıdık siluetlerinden. Göçmen Türkler artık AB için en gözde ‘nüfus sermayesi.’

“Halen, nereye ait olduğumu kafamda netleştiremedim.” Bu sözler, Fransa’da yaşayan bir Türk’e, Ayşe Atlı’ya ait. Fransa’nın Strasbourg kentinde yaşıyor. Moda tasarımcısı ve kendine ait bir butiği var. Yurtdışında doğmuş, ancak orta öğrenimini Türkiye’de yapmış. Gurbetteki hayata bir türlü uyum sağlayamadığını söylüyor Ayşe Atlı, Fransa’da doğup büyümesine rağmen…

Yukarıdaki sözler, Avrupa’da yaşayan milyonlarca Euro-Türk’ün yaşadığı kimlik problemini, kendi ülkelerindeki geleneksel değerlerle modern dünya arasında kalmış insanların karşı karşıya kaldığı ikilemi gözler önüne seriyor aslında… Elbette, hem dindar hem de modern olmayı isteyen; bunu isterken de asimile olmadan, yaşadıkları coğrafyanın bir parçası hâline gelmeyi arzu edenlerin yüz yüze kaldığı bir gerçeği de…

Avrupa’daki Türkler gerçeği

Bugün Euro-Türkler olarak anılan insanların yaşadıkları şüphesiz sadece kimlik problemi ile sınırlı değil… İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’ya “işçi” olarak “göç” eden birinci nesille, onların torunları arasında bir “kuşak” çatışması da söz konusu. Birinci kuşak, gurbeti vatan kabul edemeyen bir nesli temsil ediyor. Halbuki, onların torunları için vatan artık yaşadıkları “gurbet” topraklarından başkası değil… Birinciler, asla ana dillerini ve kültürel değerlerini terk etmez iken, üçüncü kuşak ne doğru dürüst ana dilini konuşabiliyor ne de dedelerinin yaşatmaya çalıştığı dini, kültürü ve geleneği tanıyor. Bir de buna ithal damat ve gelinlerin “aileye, çevreye, topluma uyum” konusunda yaşadığı sıkıntılardan kaynaklanan problemleri, Türk çocuklarına verilen eğitimin yetersizliği gibi sorunları da eklemek gerekiyor.

Sayıları 4 milyonu bulan Türkler, ne Avrupa'nın ne de Türkiye'nin ihmal edeceği bir kitle artık. Çünkü, 1960'larda başlayan göç olgusu bugün sosyal bir vak’aya dönüşmüş.

Nitekim, AB kapısı önünde bekleyen yeni “Türk” dalgası öncesinde Avrupa'daki gurbetçiler entegrasyonu tartışıyor, yaşadıkları ülkelerin siyasî haklarından istifade etmeye çalışıyor, ekonomi alanında büyük yatırımlara imza atıyor, gelecek nesillerin eğitimi ile daha fazla meşgul oluyorlar.

Avrupa Birliği sürecinden istifade etmeye çalışan, gelecek nesillerin eğitimi ile meşgul olan bambaşka bir kitle var karşımızda...

Türklerin Avrupa macerası, 30 Ekim 1961’de Almanya ile Türkiye arasında imzalanan “işçi alımı anlaşması” ile başlar. Binlerce Türk, gurbetin yolunu tutar. 12 yıl sonra sadece Almanya’dakilerin sayısı 900 bine ulaşır. Başlangıçta para biriktirip en kısa sürede dönme niyeti ile yola çıkanlar, dönüşün hiç de kolay olmadığını kısa zamanda fark eder. İşçi alımı durduktan sonra 1970’ler, işçilerin ailelerini “istek” yöntemi ile yanlarına almaya başladığı yıllar olur. Birinci kuşak sürekli, “kalma” ve “dönme” ikilemini yaşar kendi içinde… Türkiye Araştırmalar Merkezi’nin (TAM) araştırması, göçün farklı bir nitelik kazandığını gösteriyor. Sadece erkeklerle başlayan göç dalgası artık kadınları da içine almış. TAM’ın 2003 verilerine göre, Almanya’daki Türklerin yüzde 54’ü erkek, yüzde 46’sı ise kadınlardan oluşuyor.

Onların gurbet hikayesi şokla başladı

Berlin’de yayın yapan özel Türk televizyonu TD1’in sahibi Dursun Yiğit, kırsal kesimden gelip modern şehirlerde yaşamaya başlayan işçilerin karşı karşıya kaldığı çelişkiyi “İlk gelenler, Türkiye’de büyük şehir görmeden Berlin’i gördü. Onların gurbet hikâyesi bir şokla başladı.” sözleriyle anlatıyor. Doğal olarak bu şokun ilk etkisi “korunma” içgüdüsü olur. Kendilerini “yaban ellerde” savunmasız hisseden gurbetçiler, hemşehrileri ile birlikte aynı şehirde yaşamaya başlar. Bir süre sonra da sadece Türklerin ikamet ettiği “Türk mahalleleri” çıkar ortaya… Bakkalı, kahvehanesi, kasabı, balkonlarındaki çanak antenleri ile tipik bir Anadolu kasabasına döner Berlin’deki Kreuzberg, Brüksel’deki Skarbeg, Paris’teki Strasbourg Saint Denis, Amsterdam’daki Bosenlommer, Köln’deki Keupstrasse, Gent’teki Sleepstraat, Duisburg’daki Maxloh bölgeleri…

Türk göçmenlerin entegrasyonu üzerine çalışan Dilek Kolat, 34 yıldır Almanya’da yaşıyor. Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) Berlin Eyalet Milletvekili. Ona göre, Türklerin birlikte yaşaması gayet doğal. Zira, insanımız birbiriyle her konuda dayanışma içinde… Aralarındaki sosyal bağlar çok kuvvetli. İşi çıktığında çocuğunu komşusuna bırakabiliyor insanlar. Bir yönüyle ‘gettolaşma’ diye eleştirilen birlikte yaşama kültürü, her ne kadar uyum konusunda ciddi mesafe alınmasını engellese de daha büyük sosyal problemleri de önleyebiliyor.

Fakat, toplu yaşamanın eğitim konusunda bir dezavantaj olduğu çok açık. Alman eğitim sistemine göre aileler çocuklarını sadece yaşadıkları semtlerdeki okullara gönderebiliyor. Dolayısıyla, Türklerin yoğun olduğu Kreuzberg gibi bir bölgede Alman öğrenciler okulda “azınlık” olabiliyor. Türk öğrenciler Almanca konuşacağı yerde, Almanlar Türkçe öğrenmeye başlıyor! Çocuklarını korumak isteyen Alman aileler, hatta mali durumu iyi Türkler başka mahalleye taşınınca, sosyo-kültürel düzeyi düşük, eğitimini tamamlayamamış genç bir kitle kalıyor geride… Bir de gece gündüz çalışan aileler ve onların ihmali sonucu suça karışan genç Türkler…

11 ay köle, bir ay kral!

TAM bünyesinde başlatılan ve kurum uzmanlarından Turan Küçük’ün bizzat ilgilendiği Türk İşletmelerinde Meslek Eğitimi Projesi, eğitim alamamış gençleri sokaktan kurtarıp bir meslek sahibi yapmayı hedefliyor. Üç yıl sürecek proje kapsamında 500 gence meslek eğitimi verilecek. Projeye katılım konusunda hem gençlerin hem de işletme sahiplerinin ikna edilmesi gerekiyor. Zira, meslek eğitimi verilen gençler bazen, çalıştıkları işyerini soyabiliyor.

Duisburg’da Şafak marketin sahibi Şafak Celil, projeye katılanlardan. Markette üç genci çalıştırıyor. Ancak, meslek eğitimi alanlardan ikisi kendi çocuğu. İşlerin yoğunluğundan çocuklarını kendi yanında çalıştırmayı akıl edemediğini söyleyen Şafak Celil, projeyi çok faydalı bulduğunu söylüyor. Trabzonlu gurbetçinin yaşadığı deneyim aslında bir yönüyle güzel; ama Türklerin içinde bulunduğu durumu göstermesi bakımından ise hayli vahim.

Gurbetçilerin, çocuklarını ihmal edecek kadar çok çalışmasının sebebi ne olabilir? Cevap, “para hırsı” şeklinde oluyor genelde. Türkiye’de “yokluk” içinde olan insanların ciddi paralar kazanma isteği, konuştuğumuz gurbetçiler tarafından “Buradaki işçiler, bir ay kral gibi yaşayabilmek için 11 ay köle gibi çalışıyor.” şeklinde yorumlanıyor. Özellikle iyi eğitim almış “ikinci nesil” Türklere göre, gurbetçiler büyük umutlarla bırakıp gittikleri memleketlerine tatil için döndüklerinde akrabalarına ve tanıdıklarına mahcup düşmek istemiyor. Ne kadar çok kazandıklarını ve gurbette tutunabildiklerini göstermeleri gerekiyor. Ancak, bu psikolojinin bedeli hayli ağır: Alman hapishanelerinde yatan 25 bin Türk, diplomasız çocuklar, çetelerin ve uyuşturucunun ağına düşmüş gençler…

Mahkum gençlerin moral hocası

Gürbüz Yalçın, Hollanda’nın Haarlem şehrindeki Koepel Hapishanesi’nde din görevlisi. 11 yıldır çeşitli hapishanelerde sözleşmeli olarak çalışıyor. Kendisi, kader mahkumu Türk gençleri ile sürekli beraber. Hollanda dilini, Türkçe kadar iyi konuşabildiği için tercih ediliyor. 1990 yılında bir işçi ailesinin çocuğu olarak 25 yaşında bu ülkeye gelen ve üç yıl diyanet vakfında çalışan Gürbüz Yalçın, “Bizim asıl işimiz moral hocalığı.” diyor. Türk gençleri için hapiste geçen günlerin katlanılması zor bir imtihan olduğunu anlatıyor. İçeri düşen gencin utandığından ailesine haber vermediğini, birçok ebeveynin çocuğunun hapiste olduğunu bile bilmediğini söyleyen Yalçın, aile ile mahkumun arasını bulma işinin kendisine düştüğünü belirtiyor.

Çocuklarını sokağa kaptıran aileler

Necmettin Çelik’in asıl mesleği sosyal pedagoji. Ama, yönetmenlik ve yazarlık yapıyor. Kendini gurbetçi çocukların uyum sorunlarını çözmeye adamış. Alman eğitmenlerin Türk gençlerini anlayamadığı için onlara yeteri kadar yardımcı olamadığı görüşünde. Almanlar da aynı fikri paylaşıyor olmalı ki nam-ı diğer Neco’yu Alman eğitmenlerle Türk gençleri arasında köprü olması için seçmişler. Kendisine kurs verip formasyon kazandırmışlar. “Gençlere özgüven kazandırmaya çalışıyoruz.” diyen Necmettin Çelik, çoğu Türk gencinin aileden gelen problemler yaşadığını söylüyor: “Beş altı çocuğu olan aileler, genelde çocukların iki veya üç tanesini sokağa veriyor. Sokakta kalanlar da gangster veya çete mensubu olarak kariyer yapıyor. Sonra da kendilerini sokakta ispat etmeye çalışıyor.”

Alman İstatistik Dairesi’ne göre, bu ülkede yaşayan Türklerin yaklaşık yüzde 30’u öğrenci. 2002-2003 öğretim yılında 418 bin 118 Türk öğrenci ilk, orta ve lise düzeyinde, 78 bin 51’i de meslek eğitimi okullarında öğrenim görüyor. 33 bin 171 öğrenci ise bir işyerinde meslek eğitimi alıyor. TAM Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen, bu rakamlara 24 bin üniversite öğrencisini de ekliyor. Böylece resmî rakamlarla açıklanan 1 milyon 912 bin Türk vatandaşının 553 bininin öğrenci olduğu ortaya çıkıyor. Şen, Alman vatandaşlığına geçenler de sayıldığında Alman üniversitelerinde okuyan Türk kökenli öğrenci sayısının 35 bini aştığını söylüyor. Şen’e göre, eğitim seviyesindeki bu hareketlenme Almanya’daki “misafir işçi” imajının tarihe karıştığını gösteriyor.

Zaman içinde tarihe karışan bir başka gerçek ise “dönüş” olgusunun yerini “kalıcı” olmaya bırakması… “1973’te Berlin’e gelirken babam bana, ‘200 bin lira biriktir ve dön geri’ demişti. Ama dönemedik. Bana göre birinci neslin geri dönmesi mümkün değil.” sözleriyle özetliyor aslında İsmail Gökmen, gurbetçilerin geldiği son noktayı. Peki, kesin dönüşü engelleyen sebepler neler? Bunları birkaç başlık altında toplamak mümkün.

Türkiye’de bize böyle bakamazlar!

Her şeyden önce ilk gurbetçiler, bugünün yaşlıları. Üstelik ağır işlerde çalıştıklarından birçoğu hasta. Avrupa’daki sosyal güvencelerden ve sağlık imkanlarından yararlanıyorlar. Uzun yıllar yurtdışında yaşadıklarından Türkiye’deki sosyal çevreden uzaklaşmış durumdalar. Anavatanlarında yabancılık çekme ihtimali gözlerini korkutuyor. Üstelik, Almanya’da doğan çocuklarının Türkiye’deki eğitim sistemine ve sosyal hayata uyum sağlamaları çok zor. Bir de bunlara dönenlerin yaşadığı kötü tecrübeler ve birikimlerini eriten ekonomik krizler eklenince, dönüş yolu tercih olmaktan çıkıyor onlar için.

Uydudan Türk televizyonlarını seyretmek, akrabalarıyla telefon vasıtasıyla görüşmek; dernekleri, spor kulüpleri ve camileriyle sosyal hayatı burada yaşamak “teselli olarak” onlara yetiyor şimdilik. Sivil toplum kuruluşu şeklinde çalışan cami dernekleri, Türk toplumu için bir buluşma mekanı aynı zamanda. Örneğin, 2 bin kişi kapasiteli Duisburg Merkez Camii çok fonksiyonlu bir mekan olarak tasarlanmış. Cami derneğinde görevli Elif Saat, “Mekanı sadece bir ibadethane değil bir buluşma merkezi olarak planladık. Proje için AB’den fon desteği aldık. Çocuklarımıza iyi bir gelecek bırakmak açısından camimiz çok fonksiyonlu olacak.” diyor. Bugün sadece Almanya’da 2 bin 400 cami derneği ve minareli 80 cami faaliyette. TAM’ın verilerine göre, Türklerin yüzde 93’ü Müslüman. Bunların yüzde 88’i kendisini Sünni, yüzde 11’i Alevi olarak tanımlıyor.

Emekli Türklerin neden vatanlarına dönmek istemediği sorusuna en iyi cevap, belki de 96 kişinin yaşadığı Duisburg’daki Yaşlılar Evi. Yaşları 52-70 arasında değişen 11 Türk burada barınıyor. Bir kısmı Alzeihmer hastalığından mustarip. Sürekli unutuyor ve kendi ihtiyaçlarını göremeyecek durumda. Çoğunluğu ise çocukları ile problemli. İçinde mescidi, hatta alaturka tuvaleti olan huzurevinde bedava kalan Türkler hâllerinden memnun. “Türkiye’yi özlemiyor musunuz?” dediğimizde, hepsi söz birliği etmişçesine, “Evladım Türkiye’de bize kim böyle bakacak? Burada her ihtiyacımız karşılanıyor.” diyorlar.

Müslüman mezarlığı için arazi talebi

Gurbette kalma fikrinin ağır basmaya başladığının bir göstergesi de son yıllarda artan “Müslüman mezarlığı” talepleri. Yıllarca cenazelerini Türkiye’ye gönderen gurbetçiler, şimdi ölülerini gömmek için yöneticilerden mezar yeri istiyor. Birinci kuşak cenazeleri halen Türkiye’ye gönderilse de Avrupa’da doğmuş ve küçük yaşta vefat etmiş gurbetçi çocuklar, anne babalarının çalıştığı ülkelerde toprağa veriliyor. Berlin’deki Şehitlik Camii’nin bahçesindeki mezarlık gurbette vefat edenlere ev sahipliği yapıyor.

Kalıcılığı gösteren ikinci önemli işaret gurbetçilerin mülk edinmeye başlaması. Yıllarca Türkiye’de gayr-i menkule yatırım yapan, gurbette ise kenar semtlerde kiralık evlerde oturan, ailesini getiremediği için bekar odalarında kalanlar şimdi yaşadıkları şehirlerde ev satın alıyor. 2003 verilerine göre AB ülkelerinde ev sahibi olan Türklerin sayısı 180 bine ulaşmış. Bu demektir ki, AB ülkelerinde yaşayan her beş Türk ailesinden biri kendi evinde oturuyor.

Son dönemde, yaşadıkları ülkenin vatandaşı olma eğilimi de kalıcılığın bir diğer göstergesi. Çifte vatandaşlık hakkı tanımayan Almanya’da bile 730 bin Türk Alman pasaportuna sahip. Kuşkusuz bu sayının artması, Türklerin Alman siyasetinde belirleyici bir konuma gelmesi demek. Eylül 2002’de yapılan son genel seçimlerde Başbakan Gerhard Schröder’in, seçimi Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi adayı Edmund Stoiber’in kıl payı önünde tamamlaması Türk oylarına bağlanıyor. Ancak, Türklerin henüz sahip oldukları bu gücün farkında olduğu pek söylenemez. Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’nin önemli şehirlerinden Essen’de belediye başkanının belirleneceği Ekim 2004 yerel seçimleri sırasında “oy veren Türk vatandaşı” bulamamamız bu konuda alınacak epey mesafe olduğunu gösteriyor.

Türkler oy verme konusunda isteksiz olsa da siyasete atılanlar da yok değil. SPD’den Berlin Eyalet milletvekili Ülker Ratzwilli bunlardan biri. İsmail Gökmen’in kızı olan Ülker Hanım, “Gelirken yanımda sadece sazım vardı.” diyor. İsmail Gökmen, SPD’de etkili çalışmalar yapmasına rağmen milletvekili olmayı düşünmemiş. Ancak kızını bu konuda desteklemesini ise “Ben birinci nesilim. Kuruyum, eğilirsem kırılırım. Ama Ülker gibi her iki toplumu da iyi tanıyan ikinci neslin şansı politikada daha fazla.” sözleriyle açıklıyor.

Siyasi alanda boy gösterenlerden biri de Emin Kır. Yerel veya ulusal parlamentoya ve Avrupa Parlamentosu’na seçilen Türk kökenlilerden sonra Emir Kır bir ilki gerçekleştirdi ve Belçika’da kabineye girmeyi başardı. Temmuz ayından bu yana Brüksel eyaletinde temizlik, sosyal işler ve aileden sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yapıyor. Son yıllarda Euro-Türklerin Avrupa siyasetindeki ağırlıkları da artıyor. Cem Özdemir ve Vural Öger Almanya’dan, Emine Bozkurt Hollanda’dan Avrupa Parlamentosu’na seçildi. Ayrıca, Lale Akgün ve Ekin Deligöz Alman Meclisi’nde; Özcan Mutlu, Ülker Ratzwilli ve Dilek Kolat Berlin Eyalet Parlamentosu’nda; Nihat Eski, Nebahat Albayrak, Fadime Örgü, Coşkun Çörüz ve Fatma Koşer Kaya Hollanda Meclisi’nde; Cemal Çavdarlı ve Fatma Pehlivan Belçika Senato ve Parlamentosu’nda görev yapıyor.

Brüksel’de siyasal bilgiler okuyan Emin Kır’a göre, bir Türk genci kendi dilini ve kültürünü ne kadar iyi öğrenirse, yaşadığı ülkenin dil ve kültürüne de o kadar kolay uyum sağlayabilir. “Avrupa’da yaşayan Türk çocukları, Türklüğünü sadece futbol maçlarında buluyor. Kimlik meselesini içi boş bir konsept olarak yaşıyor. Bu da uyumu zorlaştırıyor.” diyen Emin Kır, çok kimlikli olmanın sorun çıkarmadığını, asıl problemin bir kimliği ısrarla reddetmek olduğunu söylüyor.

Tezini de “Belçika Dürümü” ile izah ediyor. Anlattığına göre Belçika Dürümü’nün etini burada yaşayan Lübnanlılar hazırlıyor. Salatası Türk usûlü yapılıyor. Sosu ve patatesleri ise Belçika’ya özgü. Dürümü hazırlayıp satanlar ise Türkler. Belçika dürümündeki bu sentezi kimlikler için öneren Emir Kır, “Sentezli kimliklerden korkmayın.” diyor.

Türkler: En hızlı girişimciler

Avrupalı Türklerin başarılı olduğu alanlardan biri de iş dünyası. Önceleri “işçi” konumunda olan Türklerin bir kısmı şimdi “işveren” durumunda. Girişimci yönleriyle öne çıkanlardan bazıları tutunamayıp iflas da edebiliyor. Almanya’nın pastırma kralı sayılan ve 40 yıldır bu ülkede yaşayan Hilmi Selçuk, iş dünyasına Hamburg sokaklarında seyyar satıcılık yaparak girmiş. Birkaç kez iflas etmesine rağmen içindeki girişimci ruhla ayakta kalmayı başarmış. Bugün, Frankfurt’taki üretim tesislerinde yılda 200 ton pastırma üretiyor. Geçen yıl Almanya’da yapılan ve altı ülkeden 478 gıda üreticisinin katıldığı bir değerlendirmede altın madalya kazanması da yaptığı üretimin kalitesini ortaya koyuyor.

Remzi Kaplan ise Avrupa’nın döner kralı. Özellikle Doğu Almanlara Türk dönerini ilk tattıran girişimci olan Kaplan, bugün sadece Almanya değil, Hollanda’da da döner üretiyor. Avrupa Türk Dönerciler Birliği’nin başkanlığını yapıyor. Almanya genelinde günlük 30 ton döner tüketiliyor. Sadece Berlin’de Türklere ait 36 döner imalathanesi var. Almanya genelinde ise bu rakam 80’in üzerinde. Remzi Kaplan, döneri Almanların tükettiğini belirterek, “Türkler döner yemez.” diyor.

Bakkal dükkanları da Türk girişimcilerin en fazla ilgi duyduğu alanlardan bir diğeri. Bugün Avrupa ülkelerinde yıllık ciroları 12 milyar Euro’yu aşan 30 bin civarında Türk bakkal var. Ayrıca, sırf bu bakkalların satacağı gıdaları temin eden Türk toptancılar, Avrupa Türk Gıda İthalatçıları Birliği adlı bir meslek örgütüne sahip. TAM’ın 2002 yılı verilerine göre, Avrupa genelindeki Türk girişimci sayısı 82 bin 300 civarında. Yıllık ciroları 35 milyar euro olan Türkler, işletmelerinde 411 bin kişiyi istihdam ediyor. Almanya’daki Türk girişimci sayısı ise 56 bin 800. Bunlardan 12 bin 600’ü kadın girişimci. Türk girişimcilerin sadece Almanya’da istihdam ettiği insan sayısı 300 bin civarında. Almanya’da Türk girişimciler 100’ün üzerinde alanda faaliyet gösteriyor.

Hollanda şirketleri Türklere kalacak

Hollanda’da Türk girişimci sayısı 12 bin 500. Bu da 15-64 yaş arası Türklerin yüzde 12’sinin girişimci olduğu anlamına geliyor. Oysa aynı yaş aralığındaki Hollandalıların sadece yüzde 11’i girişimci. Utrecth Üniversitesi Yönetim Kurulu Danışmanı Sosyolog Adem Kumcu, Türk girişimcilerin gelecek on yılda Hollanda ekonomisini büyük ölçüde kontrol edeceği öngörüsünde bulunuyor: “Hollandalı iş adamları gittikçe yaşlanıyor. Bunların önemli bir kısmının vârisleri yok. 10 yılda yaşlı iş adamları toplam 100 bin şirketi sahipsiz bırakacak. Bu şirketlere ciddi şekilde talip olacak tek grup Türkler.” Hollanda’da 350 bin Türk yaşıyor. Çifte vatandaşları da dahil ettiğinizde bunların yüzde 85’i Hollanda vatandaşlığına sahip.

Diğer Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında Euro Türklerin en örgütlü olduğu ülke Hollanda. Sosyal kontrol son derece yüksek. Göçmenler konusunda çalışmalar yapan Hollandalı uzman Jean Tillie, Türklerin örgütlenme becerisine işaret ederek, “Burada, Türklerin kurduğu çok sayıda sivil toplum kuruluşu var. Bunlar arasında ciddi bir işbirliği söz konusu. Bu durum entegrasyona ciddi katkı sağlıyor.” diyor.

Türklerin örgütlü olması siyasete de yansımış durumda. Halen beş Türk kökenli milletvekili, üç ayrı siyasi partiyi Hollanda meclisinde temsil ediyor. Ayrıca, son seçimlerde Avrupa Parlamentosu’na Türk kökenli bir ismi gönderdi Hollanda. Yine İl Genel Meclisi’nde 8, belediye meclislerinde ise 140 Türk görev yapıyor.

İşçi sınıfından orta sınıfa geçiş!

Amsterdam’da yaşayan ve göç üzerine araştırmalar yapan Türkevi’nin başkanı Dr. Veyis Güngör, sorunlar olmakla birlikte Türklerin Hollanda’da uyumu büyük ölçüde sağladığı görüşünde. Güngör’e göre, bunun sebebi Hollanda’da yaşayan Türklerin işçi sınıfından orta sınıfa terfi edebilmiş olması. Hollanda’da devlet dairelerinde çalışan ciddi bir Türk nüfus olduğunu belirten Güngör, bunların Türkiye’deki siyasi çekişmelerle ilgilenmediğini, sadece Türkiye’nin kalkınması ve AB üyeliğine destek verdiğini dile getiriyor.

Hollanda’da son günlerde Müslümanlara yönelik saldırılara “ürkütücü” diyen Veyis Güngör, “Entegrasyonda alınan mesafenin sıfırlanmasını ve tekrar başa dönülmesini isteyen kesimler varmış gibi bir hava estiriliyor. Halk arasında ‘Göçmenler ülkesine dönsün de kurtulalım’ sözleri dolaşmaya başladı. İnşallah bu sert hava geçicidir.” diyor.

Hollanda, her yıl uyum için 1,5 milyar dolar harcayan bir ülke. Adem Kumcu, hükümetin yılda 3 milyar 800 milyon Euro’yu yabancı öğrenciler için ayırdığını söylüyor. Üniversite ve yüksek okulda eğitim gören Türklerin sayısı 6 bin 250. Adem Kumcu, önümüzdeki on yılda Hollandalı gençler ile Türk gençleri arasındaki başarı düzeyinin eşitleneceğini savunuyor.

Bizim durumumuz modern kölelik

Fransa’da ise 370 bini aşkın Türk yaşıyor. Bunlardan 8 bini girişimci ve 45 bin kişiyi işletmelerinde çalıştırıyor. 2002 verilerine göre Türk girişimcilerin Fransa’daki yatırımları 3 milyar Euro’yu aşmış durumda. Fransa diğer Avrupa ülkelerine kıyasla farklı özellikleri olan bir ülke. Göçmenler, ‘banliyö’ tabir edilen belirli alanlarda ikamet ediyor. Diğer Avrupa ülkelerinde gettolar, Türklerin kendilerini koruma içgüdüsüyle oluşturulurken, aynı durum Fransa’da bir yönüyle devlet politikası.

Fransa, Avrupa’da en fazla Türk’ün yaşadığı ülke; ama Türkler burada siyasi ve kültürel alanda neredeyse hiç yok. Fransız siyaseti, vatandaş dahi olsa yabancılara kapalı. 1973’ten beri Paris’te yaşayan ve halen tekstil sektöründe çalışan iş adamı Kamil Duymuş, bu ülkedeki konumunu “modern kölelik” olarak nitelendiriyor. Paris’e iki yıl önce Hatay’ın bir köyünden gelen ve bize soyismini bile söylemekten çekinen ‘ithal gelin’ Feride ise Paris için, “Burası yaşanacak bir şehir değil. Havası kötü. Üstelik ev sorunu da var. Gelinler gelmek için hiç heveslenmesin. Manevi yönden çok kötü, hasretlik zor.” diyor. Bir tekstil atölyesinde çalışan Feride’nin maddi kazancı iyi. Bir kursa giderek Fransızca öğrenmiş. Şimdi derdini anlatabiliyor. Kocasının Türkiye’ye gitse hiçbir iş yapamayacağını söylüyor: “Bana kalsa hemen dönerim; ama eşim istemiyor.”

İşin doğrusu Feride’nin kafası biraz karışık. Bu zihni bulanıklık kimlik problemi yaşadığı için değil. Sadece, gurbette yalnız olmasından kaynaklanıyor. Halbuki, haberin başında bahsettiğimiz Ayşe Atlı’nın durumu oldukça farklı. Kendisi başörtülü bir stilist. İnandığı değerleri Fransa gibi son derece tutucu bir ülkede yaşamaya çalışıyor. Sonuçta ithal gelin veya damat olarak trene sonradan da binseniz veya Avrupa’da doğmuş ve büyümüş de olsanız, göçmen psikolojisi ve onun getirdiği sorunlar kolay kolay çözülemiyor.

Avrupa’da yaşayan Türkler bugün sosyal bir gerçek olarak karşımızda. AB süreci ile birlikte bu olgunun da yeniden ele alınması hem Avrupa ülkeleri hem de Türkiye için kaçınılmaz görünüyor.

PROF.DR. JOHN: TEMEL SORUN KARŞILIKLI KABULU

zun yıllar Berlin Senatosu’nda uyum sorumlusu olarak görev yapan Prof. Dr. Barbara John, Almanya’daki göç politikasının temel konusunun, karşılıklı kabul süreci olduğunu söylüyor. Göç ve göçmenler üzerine araştırmaları ile tanınan John, farklı ülkelerden gelen insanlar ile çoğunluk toplumunun birbirini kabul etme durumunda olmadığını belirterek, “Gelenler bir süre sonra döneceği fikrinden hareket edip yaşamlarını buna göre şekillendiriyordu. Yerli halk ise gelenlere geçici misafirler olarak bakıyordu. Bu durum entegrasyonu iki taraf açısından da geciktirdi.” diyor. İki toplum arasında eşitliğin sağlanması gerektiğini söyleyen Barbara John’a göre, okul ve eğitim konusunda gereken tedbirler alınmalı ve göçmenlere, “buralı” olma duygusu kazandırılmalı.

Almanya’daki Türklerin entegre edilmek yerine asimile edilmek istendiği görüşlerine katılmayan Barbara John, “Demokratik hukuk devletinde asimilasyon araçları yok. Azınlıkların kültürel kimliklerini ve ana dillerini koruma ve konuşma hakkı ise var. Elbette ki aynı zamanda Almancayı da öğrenmeleri gerekiyor. Burada önemli olan karşılıklı ilgi ve menfaatlerin pazarlığının yapılması. Azınlık grubu ile devlet arasında pazarlık yapılarak ortak bir yol bulunmalıdır.” diyor.

Prof. Dr. John’un gurbetçi Türklere yönelik eleştirileri ise şöyle: “Kendi dillerini koruma konusunda en az gayreti gösteren göçmen topluluk Türkler. Halbuki, kendi dilini ve kültürünü korumak azınlık toplumuna ait bir görevdir. Ayrıca, Türkler Almanca öğrenme konusunda da isteksiz.” Almanya’ya gelen birinci neslin eğitimsiz olmasının uyum sürecini uzattığı görüşünü savunan Barbara John, entegrasyonun hangi sosyal gruptan gelindiği ile doğrudan ilgili olduğunu söylüyor.

Almanya’daki Hırvat, Sırp ve Boşnak göçmenlerin Türklere göre daha kolay uyum sağladığını belirten John, “Uyumda önemli olan etnik kimlik değildir. 1961’de göç süreci başlayınca eski Yugoslavya gibi ülkelerde 8 yıllık zorunlu eğitim vardı. Türkiye’de ise aynı süre beş yıldı. Bu da süreci etkiledi. Diğer ülkelerden gelen göçmenler sanayi işçileri olarak geldi. Sanayi tecrübeleri vardı. Türkiye’den gelenler ise vasıfsız tarım işçisiydi. O da bir fark oluşturdu.” diyor.

Euro Türklerin, Türkiye’nin Avrupa’daki imajını olumsuz yönde etkilediği şeklindeki kanaatlere katılmayan Barbara John, “Burada Türkler olmasaydı hangi önyargıların egemen olacağını bilmiyorum. Belki o zaman tarihten gelen duygularla oluşan hayali korkular oluşacaktı.” tespitini yapıyor. Bir bütün olarak bakıldığında Avrupalı Türklerin Türkiye’nin imajına olumlu katkı yaptığını belirterek, Türk komşuları sayesinde Türkiye’yi fark eden Almanların turist olarak Antalya’ya gittiğini hatırlatıyor.

Prof. Dr. John’a göre, Avrupa ülkelerinin Türkiye’nin büyük nüfusundan ve tam üyelik sonrası göç dalgasından korktuğu yönündeki görüşler gerçekçi değil. Din ve kültür farkı da önemli değil. Ancak Türkiye’nin AB üyeliği noktasında gündeme gelecek asıl sorunu şöyle açıklıyor: “AB sadece ekonomik değil, siyasi de bir birlik. Milli egemenliklerin merkeze devrini ön görüyor. Ortak bir savunma, dış politika geliştirilecek ve karşılıklı bağımlılık olacak. Bu noktada Türkiye kendi milli menfaatlerini öne çıkarabilir. Aynen İngiltere gibi. O zaman AB’nin iki önemli sorunu olacak. Batı’da İngilizler, Doğu’da ise Türkler.”

DÖNÜŞ PSİKOLOJİSİNİN AŞILMASI LÂZIM

Duisburg, 600 bini aşan nüfusu ve yoğun göçmen kitlesiyle Kuzey Ren Westfalya eyaletinin en önemli şehirlerinden. Duisburg’da yaşayan insanların yüzde 10’undan fazlası göçmen. Göçmen nüfusun fazlalığı bu kentteki entegrasyon çalışmalarını daha önemli hâle getiriyor. “Ben de Hırvat kökenli bir göçmenim.” diyen Duisburg Belediye Basın Dairesi’nden Josip Sosiç, dönüş beklentisinin sadece Türklere özgü olmadığını vurguluyor. Babasının 25 yıl önce Almanya’ya geldiğini hatırlatarak, “Halen bavulları hazır geri döneceği günü bekliyor. Entegrasyon için önce bu dönüş psikolojisini aşmamız lazım.” diyor.

Göçmen gençlere okul ve meslek eğitimi konusunda rehberlik yapan Yardım Bürosu (RAA) Başkanı Elisabeth Pater ise uyumda en önemli unsurun eğitim olduğunu belirterek, özellikle göçmen öğrenciler için ‘çok kültürlü öğrenme’ diye tanımladığı sürecine önemini vurguluyor. Pater’a göre, çok kültürlü öğrenme için öncelikle iki kültür arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi lazım. Dolayısıyla, göçmen gençlerin yaşadıkları ülkenin dilini öğrenmeye teşvik edilmesi gerekiyor. Belediyenin bu amaçla başlattığı projeden son üç yılda bin 800 gencin faydalandığını dile getiriyor.

Geçen yıl Duisburg Belediyesi pilot bir uygulama başlatmış ve okul öncesi göçmen öğrencileri dil sınavına tâbi tutmuş. Türk gençleri bu sınavda yüzde 60’lık bir başarı yakalamış. Elisabeth Pater, nüfusa oranla bu başarının diğer göçmen grupların altında kaldığını söylüyor.

ARTIK FRANSIZ GELİNLER DE VARA

Avrupalı Türkler arasında yabancılarla evlilik de revaçta. Özellikle, ikinci kuşak Avrupalı Türkler, evlilik tercihlerini Avrupalı hanımlardan yana kullanıyor artık. Bunlardan biri Fransa’nın şirin şehirlerinden Gien’de yaşıyor. 1974’ten beri Fransa’da çalışan Necati Bıyıklı, Türkiye doğumlu oğlu Salih’i bir Fransız’la evlendirmiş. Gelin, Müslüman olarak Emine ismini almış. Emine-Salih çiftinin Kağan adını verdikleri bir oğulları var.

Necati Bıyıklı, başlangıçta çok tereddüt etse de Fransız gelininden çok memnun. Ailenin Fransız dünürleriyle arası da çok iyi. Her hafta birlikte yemek yiyorlar. Emine de gelin gittiği aileden son derece memnun. Küçüklükten beri İslam’a ilgi duyduğunu, bu sebeple Müslüman olmakta tereddüt etmediğini söylüyor. Eşinin memleketi Bolu’ya da gitmiş ve Türkiye’yi çok sevmiş.

Fransa’da İslam hakkında önyargılar olduğunu belirten Emine, eskiden kendi çevresinden İslam’da kadına hiç değer verilmediğini duyduğunu hatırlatarak, “Ben ise tam tersini yaşadım, bana çok değer veriliyor.” diyor. Kayınvalide Zeynep Hanım ise kendisi için “sürpriz” olan Fransız gelinini çok sevdiğini söylüyor.

GURBETÇİNİN GELİR KAPISI: İTHAL DAMATLAR

Avrupa'daki en büyük yaralardan biri "ithal damatlar ya da ithal gelinler" olayı. Türkiye'den evlilik yoluyla Avrupa ülkelerine giden gençlerinin yaşadıkları "hayatım roman" cinsinden… Çocukları Avrupa ülkelerinde yetişen gurbetçiler, evlenme çağı gelen yavruları için gelin ve damatları Türkiye'den getiriyor. Bu yolla her yıl Türkiye'den Almanya'ya 18-19 bin civarında gelin ve damat gidiyor. Diğer Avrupa ülkelerini de hesaba katarsak bu sayı daha da artıyor.

Bremen Üniversitesi Din Bilimleri Bölümü'nde araştırma görevlisi olarak çalışan Hayrettin Aydın, ithal gelin ve damatlar üzerine bilimsel çalışmalar yapan bir isim. Aydın'a göre, Avrupa'ya son dönemde gelen gelin ve damatlar, birinci kuşağa nazaran daha eğitimli. İkinci kuşak gelin ve damatların yüzde 28'i lise mezunu, yüzde 11'i ise üniversite öğrencisi ya da üniversiteye başvuru yapmış kişiler. Türkiye'den gelenlerin yüzde 55'i gelin, yüzde 45'i ise damat.

Euro-Türklerin gelin ve damat tercihini Türkiye'den yana kullanmasının en önemli sebebi, ithal damatlardan alınan başlık parası. Türkiye'de okuyamamış veya iyi bir iş bulamamış bir genci ailesi, "bari hayatını kurtarsın" mantığından hareketle bir gurbetçi kızıyla evlendirmek istiyor. Avrupa'ya giderek çalışacağını ümit eden gençler de iç güveysi olarak gittiği gurbetçi aileye başlık parası ödüyor. Bu para, gurbetçiler arasında "süt parası" olarak anılıyor.İkinci önemli sebep, gurbetçilerin kendilerine helal süt emmiş, sözlerinden fazla dışarı çıkmayacak gelin ve damat arayışı. Çünkü gurbette yaşayan Türkler gençleri, burada doğup büyüyen yaşıtlarını "bozulmuş Türkler" olarak görüyor. Üçüncü gerekçe ise yine parayla ilgili. Türkiye'den gelen damatlar hemen bir işe girip çalışarak aile bütçesine katkı yapmaya başlıyor. Gelinler de ev işlerinde kullanılıyor.

Ancak burada bazı problemler de çıkmıyor değil. Anadolu'nun bir köyünden çıkıp bir Avrupa şehrine gelen gelin veya damadın, buradaki ortama nasıl ayak uyduracağı hesaba katılmıyor. Sonra ortaya binlerce sorunlu evlilik, boşanmalar ve psikolojisi bozulmuş gelin ve damatlar çıkıyor.

İthal gelin ve damatların uyum konusunda yaşadıklarını Hayrettin Aydın, "Buraya gelenler ne dilden ne de kültürden haberdar. Dolayısıyla onların çocukları da ilkokula neredeyse hiç Almanca öğrenmeden başlıyor." diyor.

1968'den beri Belçika'nın Gent şehrinde yaşayan Arife Denizli, eski bir ithal gelin. Yedi çocuğu var. Kendisi gibi iki gelin ve iki damadı da Türkiye'den. Gelin ve damatların daha serbest olduklarını, sinemaya gitmek istediklerini anlatıyor. Oysa Avrupa ülkelerinde yaşayan Türk aileler daha tutucu, kızların tek başına dışarı çıkmalarına izin vermek istemiyor. Arife Teyze bu yüzden Türkiye'den gelen gelinlerin pazara bile tek başına çıkamadığını söylüyor.

Yusuf Eski, Denizli ailesinin en küçük ithal damadı. Kendisiyle aynı kaderi paylaşan Türk gençleri ile ilgili olarak şunları söylüyor: "Türkiye'de ailede erkeğin sözü geçiyor. Buraya gelince eşitlik oluyor. Kız okumuş ve çalışıyorsa daha baskın çıkıyor. Evin reisliği konusunda sıkıntı yaşanıyor."

Evdeki sıkıntı ailelere aktarılıyor. Yusuf Eski, bazı ailelerin kızlarına arka çıkarak, "İşine gelmiyorsa boşan. Biz sana yeni bir damat buluruz." dediğini söylüyor. Bazı damatlar ise bu tür durumlarda "Parayı veren benim. Kendimi ezdirmem." anlayışında olduğunu dile getiriyor.
Yazıcıya Gönder Arkadaşına Gönder

Yorumlarınız
3 yorum

¬ Bu kadar basit mi? [Hanifi Güneş/30-Mayıs-2006]
Ben gurbette yaşayanların durumunun bu kadar basit olduğuna inanmıyorum. Birinci neslin çoğu benliğini kaybetmemiş, katı bir Türk politikası izlemiş gibi görünüyor. Buna karşın birinci neslin devamı büyük ölçüde benliğini bulamamıştır maalesef, kaybetmiş değildir. Bunun en etkin sebepleri de zincirleme olarak ilk neslin eğitimsizliğine ve şartları adamakıllı değerlendirememesine bağlanabilir. Avrupa'ya salt ekmek parası kazanmak için giden insanımız orada kalmayı neredeyse hiç düşünmediği için Avrupa'yı ve Avrupalıyı kendi değerleri yanında yok saymıştır. Buna karşın kendi evlatlarına ancak televizyonlardaki televole Türk kültürünü aşılayabilecek kadar kapasitesi olan tabiri caizse bir ölçüde cahil kesim yeni neslin ne tam bir Avrupalı olmasını ne de bir Türk olmasını sağlayabilmiştir. Bu sebeple burada bir Türk -Avrupalı sentezinden bahsetmek abesle iştigal olacaktır. Maalesef sorun, bu mantaliteyle devam edilirse ileride gurbetçilerimiz için daha büyük bir problem olacaktır. Bu nedenle Yıldıray Bey'in de ifade ettiği gibi Avrupa'ya ve tüm dünyaya kaliteli beyinler gönderilmeli, oralarda Türklüğün, Türkiye'nin temsili en iyi şekilde yapılmalıdır. Bugün sayıları hızla artan Türk akademisyenleri ve öğrencileri, Türkiye'de sadece lisede aldıkları teorik eğitimle dahi Avrupa'daki ve Amerika'daki eğitim kurumlarını kasıp kavurabilecek kapasitededirler. (Kaliteli okullarımızı ve öğrencilerimizi kastediyorum. Fen Liselerimizi, Anadolu Liselerimizi) Bu bağlamda, Avrupa'da artan Türk beyin yoğunluğu ki bu beyin göçüyle eşdeğer değildir, oralarda gerçek kültürümüzün yaşatılması adına hayati önem arz etmektedir. Örnekleri çok olmaklar beraber bunu kendi gözlemlerime dayanarak söylüyorum.

¬ Avrupa'daki Türkler... [Kezban Bal/24-Ekim-2005]
Nüfusta yaşlıların oranının artması, Batı Avrupa’nın önemli sosyo-ekonomik problemlerinden biri hâline geldi. Lokantalarda, sinemalarda yaşlılar için özel tuvaletlerin yapılması bile düşünülüyor. Yaşlıların nüfustaki oranı arttıkça çalışanlarınki azalıyor, bu sebeple giderler de artıyor, devlet gittikçe borçlanıyor. Bu konuda çok dikkatli olmamız gerekiyor. Çözümler konusunda şimdiden kafa yormalıyız. İkinci veya üçüncü nesil Türk gençlerinin, Türkçeyi ve Türk kültürünü unutmuş veya hiç öğrenmemiş olduklarını söylüyorsunuz. Burada farklı bir probleme değinmemişsiniz. Bir vakit çalıştıktan sonra Türkiye’ye dönme niyetiyle Hollanda’ya gelen ilk nesil, zorluklar altında çalışmış, Hollandacaya pek önem vermemiştir ve halen de önem vermemektedir. 60 yaşında, okuma yazması dahi olmayan birine Hollandaca öğretmek zor gelebilir. Simdi ise ikinci veya üçüncü nesil Hollandaca biliyor, kendi haklarını savunacak kadar güçleri vardır artık. Uyum sağlamak başka şey, asimile olmak başka şeydir. Dinî ve kültürel değerlerinizden uzaklaşmanız sizi önemli mevkilere getirmez. Yapılan araştırmaya göre, her 10 Türk gencinden birinin Türkiye’ye dönme kararı aldığı ortaya çıkmıştır. Kimisi Türkiye’yi sadece bir tatil ülkesi olarak gördüğünü, kimisi de kesin dönüş yapıp orada çalışmalarını devam ettireceğini belirtiyor. İnsan bir yerlere gelebilmek için çalışıp gayret göstermeli. Herkes geri çekilirse, kimse gayret göstermezse Hollanda’nın da durumu düzelmez Türkiye’nin de. Her şeyden önce gayret ve azim lâzım. Hollanda’da Türk mahallelerin oluştuğunu belirtmişsiniz. Bu çok doğru. Ben de böyle bir mahallede büyüdüm. Hollandaca bilmeyince bu tür mahallelerde kendini daha güvende hissediyor, komşundan rahatlıkla yardım isteyebiliyorsun. Avrupa’da doğmuş bir çocuğu başıboş bırakmamalı, yoksa kendini kaybeder.

¬ Avrupa’ya iyi yetişmiş eleman gönderilmeli [yıldıray sipahi/19-Aralık-2004]
Avrupa’da yaşayan soydaşlarımızın Türk kimliğini korumak devletimizin görevi olmalı. Bu amaçla kültür evleri açılmalı, sivil toplum örgütlerine destek çıkılmalı. Avrupa’ya iyi yetişmiş eleman gönderilmeli. Hadiselere hep tek taraflı bakıyoruz. Avrupa’dan bize nüfus akışı olmayacak mı? Turizmde ara eleman ihtiyacı yabancılardan karşılanacak kanaatindeyim.

http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=19078&yorum_id=10414#yorumlar

İthal damat getirmeye devam

İthal damat getirmeye devam/Gündem

Anvers Üniversitesinin yaptığı bir araştırmaya göre Türk ve Faslı gençler ülkelerinden gelenlerin buradaki diğer eş adaylarına göre daha dürüst olduklarına inanıyorlar. Belçika´da yaşayan Türk ve Faslı her üç gençten ikisi halen kendi ülkesinden bir eş seçmeyi tercih ediyor. Evlilik tercihinde kız ve erkeklerin oranları aynı durumda gözüküyor. Ayrıca kendi geldiği ülkeden bir eş seçme oranı eskiye göre daha da artmış durumda. Evlilik için kendi ülkesinden bir partner seçen genç kızlar bu tercihlerini ‚´Kendi ülkemizin erkekleri burada büyüyen gençlere göre daha dürüst oluyorlar´´ şeklinde oluyor. Erkekler ise tercihlerindeki seçimlerini kendi ülkelerinden biri ile yapmalarını Belçika´da doğup büyüyen genç kızların Batı kültürünü ile yetişmiş olmalarına bağlıyorlar.. Bu anlayış ile yapılan evliliklerde daha sonraları meydana gelen hayal kırıkllıkları ve anlaşmazlıklarda oldukça artmış durumda. Bu konuda görüşleri sorulan Fas asıllı Federal Milletvekili Nahima Lanjri Belçika´da yaşayan gençlerin birbirlerine yönelik olumsuz yaklaşımı sonucu oluştuğunu belirterek, bilinçsiz şekilde atılan adımlar sonucunda beklentiler karşılanmayınca insanların mutsuz olduğunu ve bilhassa İntegrasyon/Uyum konusunda her defasında başa dönüldüğünü belirtti. Bu yanlışın bedelini ise daha sonra gelen nesilin ödediğini ve bu nedenle şu anda sadece Belçika pasaportu olmayanlar için yurt dışı evliliklerde uygulanan engelleme kriterlerinin aslında Belçikalı olmuş olanlara da uygulanabilmesi gerektiğini belirtti. Nahima Lanjri ayrıca şu anda uygulanan aile birleşimi yasasının Belçikalı olanla olmayanlar arasında uzun yıllar burada yaşayanlar için bir haksız durum yarattığını belirtiyor.. Eş tercihinde yapılan araştırma hakkında görüşlerini açıklayan bir diğer önemli isim ise Genk Belediye Başkanı Jef Gabriels oldu. Jef Gabriels yaptığı açıklamada Türk ve Faslı gençlerin % 75´inin ithal damat veya gelin getirdiklerini ve daha sonraları bir çok evlilikte ´´Hayal ve gerçek arasında ki fark´´ın çok büyük olduğu öğrenildiğinde oluşan hayal kırıklıklarının çoğu zaman aile dramlarına neden olabildiğini belitti.Bu araştırmanın Eşit Haklar Bakanı Kathleen Van Brempt´in isteği üzerine Anvers Üniversitesi araştırma merkezi görevlileri Chris Timmerman ve Hilal Yalçın tarafından yapıldığı belirtilmektedir. İlginç bir program....De

Zevende dag - 17/12/06
´´Trouwen over de grens´´

http://www.vrtnieuws.net/nieuwsnet_master/versie2/mediatheek/video-061217allochtonen/index.shtml

Gündem
http://www.gundem.be/go.php?go=30d0368&do=details

İthal damat- İthal gelin

itimat
06.03.2006, 18:41

İthal damat- İthal gelin

-- Bazı arkadaşlar avrupaya damat veya gelin olarak geliyorlar...Bazıları da onları küçümsemek için İthal damat- İthal gelin diyor...Bu durumdan o arkadaşlar rahatsızlık duyuyorlar....Bir arkadaş şöyle dedi;- Hocam bu durumda onlara ne cevap vermeliyiz...?Bende dedim ki;- Arkadaşlar üzülmenize gerek yok.. Aslında gurur duymalısınız... Bu durumdan gocunmamalısınız.... Unutmayın ki ithal edilen mal kaliteli maldır... Sizde bu kalite görülmüş olmalı ki ithal edilmişsiniz....


-- Ben bu dediğinize katılmıyorum şahsen yani her avrupaya damat giden kalite mal mı oluyor hiç sanmıyorum

-- tabiki katılmak durumunda değilsin...kalitesiz çıkabilir... fakat ithal edilirken kalitesiz diye ithal edilmiyor sanırım...

-- aynen bende biraz sasirdim simdi ...

1. "ithal damat" sözü kötü birsey oldugunu bilmiyordum bile

2. semaNur un sitemi de sasirtti... burada dogmus büyümüs okumus egitim görmüs biri olarak hic kücümsemedim tr den gelen hemcinslerimi..küsümceyen de tanimiyorum acikcasi..hic tanimadim...tam aksine..onlar icin cok dua ederim ben ..(annem iki ay pespese tr de kaldigindan beri ilk kez...hasretlik ne demekmis anladim...)...Allah yardimcilari olsun..bir yar pesine ...tüm aileden uzak ...aylari iple ceker durumda...ki eger maddiyat izin veriyorsa..gidip ailemi görcem hayaliyle yasamak...kimbilir seneye tekrar gidildiginde ...anne baba sag mi halen? kimbilir her geri dönüldügünde tr den izinden...son vedalasma..helallesme mi ..yoksa tekrari nasip olacakmi... hic gurbetlik yasamadim ama ..gurbetlik cekenler icin cok dua ederim...3. damat beyler icin denilenler..simdi söyle eskiden pasaport icin gelmek isteyenler vardi...yokmuydu ? kendimizi kandirmayalim vardi..nerden mi belli oluyordu?...ya resmen "su kiz olmazsa bu kiz...dul bekar farketmez" denerek yola cikiyordu ama sanirim artik böyle bir niyeti takip eden herkeste ..almanyanin ekonomie durumundan haberdardir...? simdi gelenler (son bes yildir en azindan -bence-) ya gercekten sevdikleri icin..yada akraba evliliklerden dolayi geliyorlar...ve bircogunun sonraki aile yasantisini biliyorum..masaAllah..burada büyüyen onca genc sokaklarda dolasirken yillarca issiz issiz...geldikleri senesi bir ise giriyor calisiyorlar..ben onlari caliskan ve disziplinli ..kültürlü olarak tanidim...
dicem..yok ithalmis yok yerliymis..ne farkeder...Allah hepsini helalleriyle iki cihanda mesud etsin..AMIN..

-- Bismillah...Gönül işinin kalitesimi olur:)Adam yurt dışında kız burada.Evlenince mecburen eşide onunla olacak.Kalitelik bir durum değil mecburiyet var.Erkekler ise daha çok Avrupa ülkelerine iş münasebeti ile kapak atmak için yurt dışından biri ile evleniyorlar.Bunlar kaliteli olsa bu ülkede iş bulurlardı zaten:)Kaliteninde tanımını yapmak gerekir.Buradaki kalite kelimesi kişinin karakterini değerlendirmeye matuf değil kişisel becerilerini değerlendirmek için kullanılmıştır.Evlenip yurt dışına gitmek kalite yada kalitesizlik ekseninde değerlendirilemez.
vesselam

-- agzina diline parmaklarina saglik hemsire baci ne güzel anlatmissin.....köylü oldugum icin söylüyorum almanci birisi kiz istemeye gittiginde damat kel mi topal mi bakmazlar,hem kendini hemde bizi kurtarir diye verirlerdi nede olsa almanci diye...cevremde örnekleri cok....ben buna cok üzülüyorum......yasamak almanyaya has degilki....her seyin var agzinin tadi yok neye yarar...önemli olan almanya degil mutlu olmak.
selam ve dua ile

-- cok dogru bende america'da izlemlerime gore erkekler ozellikle gidip turkiyeden evleniyor biraz zaman sonra bosaniyorlar cok uzucu olaylar oluyor yaaaa allah akil fikir versin boylelerine....

-- ilginç bir konu.... üzüldüm doğrusu...

-- SLM.ilk evlilik ALLAH cc' nun emri Peygamber (SAV)' in kavli üzere yuvalar kurulmayıp, gelecekte iş, aş uğruna kurulan yuvaların sonu elbette ayrılık ve hüsranlık olur.İnsanlarımız sadece dünyalık düşündükleri için kurulan yuvaların sonuda hüsranlık oluyor vesselam

-- aleyküm selam..cok dogru..her konuda oldugu gibi evlilik konusunda da bilincli hareket etmek cok önemlidir gelecek icin...

-- kendi yasadiklarima ve cevremde gördüklerime binaen sunu söyleyebilirimki kendini bir heves ve köseyi kolay dönme istegiyle yurt disina ithal ettirmek isteyen cok insan var...belki bunlarin sayisi eskiden daha cok olmus olabilir... ama sayilari azalsada hala mevcutlar...arkadaslar tarafindan denildigi gibi bir cogu türkiyede evlenip eslerini buraya getirdikten sonra bosanabiliyorlar...bunun sebebleri coktur... bunlardan bir taneside... ithal ettikleri kisinin baska birine asik olmasidir... ne kadar acida olsa...ithallerin sayisinin azalmis olmasinin sebepleri bana göre:
1: yurt disinin nasil bir sey oldugunun, schlaraffenland olmadiginin ortaya yayilmis olmasi, haberlerde yurt disindaki ülkelerin ekonomi problemleri cokca mevcut
2: yurt disina artik eskisi gibi kolay gidilmiyor.. malumunuzdur türk milleti istenilmiyor...
3: nasip kismet;)bir cok aile cocuklarini evlilik icin zorlamaktalar.. zorlamalari sebebiyle evlenen cocuklar maalesef evlendikten sonra karsi koyuyorlar,... Bosanarak...cocuklar en cok üzülen... gelecekte zorluk ceken oluyor onlarin arasinda...sisterE ablamizin dedigi gibi kim olursa olsun... önemli olan "kurtulmak"sahsen bana türkiyede böyle bir teklif geldiginde söyledigim sey: ben kizilay degilim, kimseyi kurtaramam!daha kendi ayaklarim üzerinde durmamisken... hic...hesabisorulacak nickli arkadasinda belirttigi gibi... para ugruna yapilabilecek bir sey degil bu evlilik...akli basinda bir insan parayla mutlu olamayacagini bilir...karakterini begendigin... ALLAHIN rizasi icin ugrasan bir mücahid(e), seni toplum icinde tartabilecek nitelikte olan ve ALLAHin izniyle sevdigin bir insanla ayagini yorganina göre uzatirsin oldu bitti insaALLAH!...[dünya mali dünyada kalir...hirs insandan cok sey alir...]kardesiniz

-- yasemin çok güzel yazmışsın... fakat şu sözün de değerlendirmeye değer... ben kızılay değilim... fakat şu anda yardım kuruluşları çoğaldı... illa kızılay olman gerekmez ki; mesela deniz feneri, can suyu vs... yardım kuruluşlarıda var...

-- tesekkür ederim abi!napiim, bazen o kadar cok üstüne geliyorlarki insanin... farkinda olmadan ilginc ve kendine has sözler üretebiliyor bak o konuda haklisin, gözümden kacmis... deniz feneri ve can suyunu ihmal etmisim... bir daha teklif geldiginde onlarida saymaktan büyük bir zevk duyacagim

-- hakLisin Yasemen.. sahiden Türkiyedeyken öyle teklifler geliyorki..gülüyümmü agliyayimmi `?artik kapiyi´da acmiyorduk son günler.."evde yokuz"Allah hayirli kapilar nasip etsin..

-- ...böyle düşünüldüğünü bilmiyordum...Allah(CC) muhafaza... artık dua etmekten başka çare yok..Allah(CC) yazdı ise bozsun...

http://www.delikanforum.net/showthread.php?t=44236

Zorla Güzellik Olmaz

Zorla Güzellik Olmaz
05.09.2007
Yetkin BÜLBÜL

İthal Mutsuzluk

Avrupa’daki insanlarımızın kanayan yaralarından biri de zorla yapılan evliliklerdir Avrupa’da yetişen genç kızlar ve delikanlılar anne-babaları tarafından Türkiye’den evlendiriliyorlar. Yani kendi rızalarıyla evlenmiyorlar. Eşlerini kendileri seçmiyorlar. Anne babasının önceden belirlediği kişiyle evlendiriliyorlar. Gençler istemedikleri biriyle anne-baba zoruyla evlenince ortaya mutsuz evlilikler ve boşanmalar çıkıyor. Oysa zorla evlendirmenin İslam’da yeri yok. Avrupa’ya ithal gelin ve ithal damat getiren anne-babalar hem kendi çocuklarını yakıyorlar, hem de getirdikleri yakınlarını. Gelin ve damat ithaliyle birlikte mutsuzluk da ithal ediliyor.

Peki, anne babalar neden çocuklarını Türkiye’den kendi akrabalarıyla veya köyünden biriyle evlendiriyorlar. Oradaki yakınlarını ve köylülerini „kurtarmak“ için. Avrupa’ya aile birleşimi yoluyla gelenler, yani Avrupa’dan biriyle evlenenler vize ve çalışma izni hakkı elde ediyor. Aileler Avrupa’da yetişenlerin iyi olmadığını düşünüyor. Bir başka etken ise mirasın yabancıya gitmemesi. Aile dışarıdan birine kız verirse mal varlığının yabancıya gideceğini düşünüyor. Mirasın kendi yakınına kalmasını istiyor. Bazı anne-babalarda „bizim oradan olsun da çamurdan olsun „ anlayışı var. Bu anlayış dinimize tamamen ters. Çünkü içkici, kumarcı, namazını kılmayan, dinini yaşamayan birinden ne hayır gelir. Dinimiz evlilikte güzel ahlaklı ve dindar olanın tercih edilmesini emrediyor.

Almanya Federal Aile Bakanlığı’nın yaptığı bir araştırmaya göre göçmenlerden %25’i evlendikleri erkeği hiç tanımıyorlar. Yarısı görücü usulü evleniyor. % 17’i si de zorla evlilik yapıyor. Fransa’da Türk kızlarının %98’i, erkeklerin %92’si Türkiye’den evleniyor. Bu tür evliliklerin oranı Almanya’da %60. Zorla evlilik 2000 yılında yapılan BM Dünya Kadınlar konferansında insan hakları ihlali olarak tanımlanmakta ve reddedilmektedir. Almanya’da ve Avusturya’da zorla evlilik yasaktır. Avusturya’da zorla evliliklerin önlenmesi için çalışmalar var. Bütün bunlar zorla evlilikleri ortadan kaldırmaya yetmiyor. Zihniyet değişimi şart. Anne babalar önce çocuklarının mutluluğunu düşünmeliler. Yalnız zorla evlilikle görücü usulü evliliği birbirine karıştırmamak gerekir. Görücü evlilik iki tarafı da tanıyan birinin aracılığıyla ve tavsiyesiyle kızın ve erkeğin birbirini görüp istemesi sonucu gerçekleşen evliliktir. Türkiye’de görücü usulüyle evlenenler genelde mutlu oluyorlar. Çünkü burada her iki taraflı bir referans sistemi geçerli ve denkliğe önem veriliyor. Avrupa’da da görücü usulü pekâlâ uygulanabilir. İthal damat gelin olayında ise ister zorla ister gönüllü olsun denklik yok. Avrupa’da yetişen bir genç ile Türkiye’de yetişen bir genç birbirinden çok farklı. Arada denklik yok. Mutlu bir evlilik için denkliği esas almak gerekir. Eğitimi, kültürü, çevresi, gelir seviyesi, ahlakı ve karakteri birbirine yakın olanlar tercih edilmelidir. Burada yetişen bir genç buradan evlendirilmelidir. Çocuklarımızı burada iyi yetiştirmeye bakalım. Bunun kolay olmadığını biliyorum. Ama imkânsız değil. Artık yatırımı Türkiye’ye değil buraya yapalım. En büyük yatırım da insana yapılan yatırımdır. Unutmayalım çocuğumuz hayırsız olursa onunla evlenenin hayatı kararacak. Hayırlı evlatlar yetiştirebilirsek mutlu yuvalara temel atacağız.

http://www.yenihareket.com/index.php?action=show&type=yorum&id=83

Ali Dinç - İthal Damat Album

Ali Dinç - İthal Damat -Album

1. Ali Dinç - Ithal Damat (Remix)
2. Ali Dinç - Can Dedim
3. Ali Dinç - Sivas´a Gelin Gelsin
4. Ali Dinç - Terket Sevdigim
5. Ali Dinç - Kirvem
6. Ali Dinç - Sabrim
7. Ali Dinç - Kayalar Gölgelendi
8. Ali Dinç - Olmazmiydi
9. Ali Dinç - Ithal Damat
10. Ali Dinç - Sevdadan Yana
11. Ali Dinç - Erigin Gögceleri
12. Ali Dinç - Matiz Ismail

Niye bir Rus kızı Türk'le evlenmek ister?

Geçen perşembe çıkan "Yeni ihraç ürünümüz: Damat" yazısına çok sayıda mesaj geldi.Kimi damatlar gücenmişti. Kimi kendi durumunu anlatıyordu.Almanya'daki bir sosyal ilişkiler uzmanı, ithal gelin ve damatlarla evlilikler kadar, bu evlilikler sonrasındaki boşanmaların da patlama yaptığını, Alman sosyal kurumlarını en çok meşgul eden sorunun bu olduğunu belirtiyordu.

Bir tıp doktoru ise dışarıda yaşama hayaliyle, yaşlı Avrupalı kadınlarla evlenip Batı'ya göçen işsiz gençlerin, langırt salonlarında vakit öldürdüğünü, dil bilmeyen ithal gelinlerin ise baskı altında bunalıma girdiğini yazıyordu.Almanya'dan bir ithal damat, "Kızına ya da oğluna eş ithal eden aileler gelen damat ya da geline 'istikbalin elimizde, istersek geri yollarız' tehdidiyle esir hayatı yaşatıyor; bu yüzden de damatlar, oturma hakkı alır almaz eşinden boşanıyor" diyordu.Danimarka'dan bir ithal damat ise, bu yeni akımı fark eden hükümetin ithal eşlere, 50 bin kronluk banka hesabı ve iş sahibi olma koşulu koyduğunu bildiriyordu.Kemer'de bir tatil köyünde yöneticilik yaparken konuyla özellikle ilgilendiğini belirten bir Mülkiyeli ise konunun taraflarının bu işe niye sıcak baktığını kategorik olarak gözlemişti. Onun mesajını özetleyerek aktarmak istiyorum:

* * *
Tesis sahipleri: Resmi olmayan rakamlara göre, geçen yıl Antalya bölgesindeki turistik tesislerde komi, garson, bulaşıkçı vb. olarak çalışan 30 yaşın altında 1368 kişi evlenerek Almanya ve Belçika'ya gitti. Bunların 4'ü bizim tesistendi. Tesis yöneticileri, bu vesileyle çalışanları bedavadan yurtdışında dil öğrenip dönecek umuduyla, ("Dönmezse de kıdem tazminatı cebimize kalır" diye) evlilikleri özendiriyordu. Ama ben, komi olarak gidenlerin, çalıştığı tesise müşteri olarak geldiğini gözümle gördüm.Türk ana babalar: Çocuklarının sezonluk bir işte çalışacağı yerde Avrupa'ya damat gitmesini tercih ediyorlar. Hele çoğu 20'sine basmamış güzel gelinleri görünce hepten teslim oluyorlar. Asıl istekleri, gelinleri ve dünürlerinin yardımıyla oğullarına bir iş kurabilmek...Yabancı ana babalar: Sorulunca kızlarının seçimine saygı duyduklarını söylüyorlar. Kızlarının sorumsuz arkadaş çevresinden hoşnut olmayan çoğu aile, onun gözlerinin içine bakan, sıcakkanlı damat karşısında kültür farkını, mesafeyi filan unutuyor, "Antalya Almanya'ya 4 - 5 saat... İleride biz de yerleşip bir pansiyon işletebiliriz" diyor. Dünürlerinin kendilerine ve kızlarına gösterdikleri ilgiden şaşkınlar. Türkiye'de AIDS vakalarının az olmasını bile gerekçe gösterenler var. Avrupa'da çözülen aile kurumunun ve eşe bağlılığın burada hala yaşaması onları etkiliyor.

Kuzeyli gelin adayları: Daha çok Rusya ve Ukrayna'dan geliyorlar. Yeni kuşak, eskiler kadar ülkesine bağlı değil. Çoğu dışarıda yaşamak istiyor. Rus erkeklerinin
sarhoş, bencil ve işsiz olmasından şikayetçiler... Kaldığı otelin güvenlik görevlisiyle evlenen bir Rus cerrah, gerekçesini "Bana bağlı, beni seven bir kocam ve üzerime titreyen bir ailesi var" diye açıkladı. Şaka yollu cinsel yaşamlarını sorunca Türk erkeklerini yatakta daha sevecen bulduklarını anlattılar. Kızları Türkle evli bir Rus ailesi, "Baştan korktuk, ama dünürlerle tanışınca rahatladık, şimdi küçük kızımızı isteyen olursa verebiliriz" dedi. Burdur Bucak'ın dağ köyüne gelin veren bir Rus aile ise, "Gorki'nin, Solohov'un anlattığı dağlar, yaylalar, insanlar, komşuluklar var burada" dedi hayranlıkla... Nişan gecesi köylülerin bir kısmının kız tarafını temsil etmesinden çok etkilenmişler mesela... Halihazırda pek kimsenin dikkatini çekmese de, sanırım Avrupa ile birleşme, ithal eşler yoluyla gerçek anlamıyla sağlanıyor. Ne ki, halklar arasındaki bu yakınlaşma, henüz politik düzeye yansıtılamıyor. Yayın Tarihi : 24.08.2003

http://www.candundar.com.tr/index.php?Did=1756


Yeni ihraç ürünümüz: Damat

Hürriyet'te Yalçın Bayer'in köşesinde bir mektup dikkatimi çekti.Dublin'den gönderilen mektupta İrlanda'da yaşayan Türklerin ehliyet almakta zorluk çektiğinden söz ediyordu.Ama sorundan çok, başlıktı ilginç olan...Yazıya "İrlanda'da Türk damatlar zorda" başlığı atılmıştı ve mektup aynen şöyle başlıyordu:"İrlanda'da yaşayan 2000 kadar Türk'üz. Çoğumuz buraya Kuşadası'ndan geldik ve İrlandalı hanımlarla evliyiz. İçimizde İrlanda vatandaşlığı almayı başarmış olanlar da var."

* * *

Kuşadası'dan Dublin'e damat gitmiş 2000 Türk?Şaşırtıcı değil mi?Türkiye Araştırmalar Vakfı'nın (TAM) son raporuna bakılırsa hiç değil.Vakıf, Federal Alman Sosyal Düzen Bakanlığı adına "evlilik yoluyla göç"ü araştırmış."Evlilik yoluyla göç", yıllardır bildiğimiz dağınık ailelerin birleştirilmesinden farklı bir şey...Burada yeni bir göç olgusu söz konusu...TAM Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen, şu anda Türkiye'den Almanya'ya en büyük göçün evlilikler yoluyla gerçekleştiğini söylüyor.Şimdi vereceğim rakama inanamayacaksınız:Geçen yıl sadece Almanya'ya yaklaşık 20 bin gelin ve damat ihraç etmişiz.

* * *
Anlaşılan o ki, Almanya'daki 3. kuşak Türkler de, Alman vatandaşlığına geçmiş olsalar bile, evlilik çağına gelince, eşini Türkiye'den aramaya başlıyor.Son 3 yılın verileri Türklerin yaklaşık yüzde 70'inin yine Türklerle evlendiğini gösteriyor. Yıllar içinde Türk gelin ve damatların oranında nispi bir azalma gözleniyor, ancak Alman eşler hala yüzde 30'lar civarında...Evlenerek Almanya'ya göçmeye hazırlanan 1500 kişi arasında yapılan ankette "Eşinizi nasıl seçtiniz" sorusu da sorulmuş. Buna göre en yüksek oran yüzde 28'le "tanıdıklar arasında tesadüfen karşılaşarak evlenenler"...Hemen arkasından, yüzde 23'le, görücü usulüyle evlenenler geliyor. "Akrabayız" diyenlerin oranı yüzde 20...Yüzde 20'ye yakın bir kesim ise "Tatilde tanıştık" diyor...

* * *

Aynı anket İrlanda'daki Türk damatlar arasında yapılsa, muhtemelen son madde en yüksek oranda çıkacaktı.Belki de turizmin hiç hesapta olmayan bir "bonus"u bu...İşçi kafilelerinden yarım asır sonra tatil aşklarının peşinden sılaya göçen damat kafileleri...Onlar aracılığıyla Türkiye, "gümrük kapısı"nı açamadığı Avrupa'ya "gerdek kapısı"ndan girmeye çalışıyor.
http://www.candundar.com.tr/index.php?Did=1813

Genclerde Kimlik Arayislari

Genclerde Kimlik Arayislari

Nivîskar - Yazar: SAMO VE AILESI
Wext - Tarîh: 10-15-04 10:46

sayin arkadaslar, herseyi tartisiyorsunuz
ama kadinlarimizi senet karsiligi sattigimiza deginmiyorsunuz...
size elime gecen bir seneti yaziyorum
ceyiz senedi e.d, 12-3.1975 dogumlu- ile g-b,15-2-1982-dogumlu- arasinda yapilmis evlilik ceyiz senedi asagida ceyiz bedeli ve miktari her iki tarafinda ittifakiyla huzurunda belirlemistir
ceyiz esyasi 14 adet vurma bilezik, tanesi 500 cfr toplam 7000
3 adet takim set, 22 ayar 3000 cfr
4 adet künye
diye böyle yazip gidiyor
hepsini yazmama gerek yok... simdi soruyorum, bende kiz babasiyim asla böyle birsey yapmadim, yapamam da.
ogluma yaptilar, diyelim allah gostermesin ayrildilar, altinlari beraber sattilar ve kadin nerden alacak?
soruyorum sizlere... almaz, cunki yok, nerden versin. zorla evlendirdinmi erkek de magdur oluyor kiz da.
benim deginmek istedigim cocuklarimizi evlendirirken cok dikatli olalim, bilhasa avrupadakiler cok dikkatli olmasi lazim. ben istemem koydeki kizi bir avrupaliyla evlenmesine, erkek icin de gecerli. ithal damat, ithal gelin, yazik oluyor. her iki taraf icin de evlenmeden önce cok iyi arastirmali. koylumuz olsa da arastirilsin yazik oluyor kizlarimiza.
bakin basima geldi, oturum icin iki kardes, iki genci yaktilar, ne oldu? sonunu biliyorsunuz. ben yalvardim yapmayin ama dinlemediler. 4 senedir ikisi de cekiyor bu aciyi. biri oturumunu almak icin cabalasiyor, digeri de bir an önce bosanmak istiyor.
cok dikkatli olun, senet kurtulus degil ve insanliga sigmaz, bir ayiptir bu

saygilarimla samo




ITHAL DAMAT ve GELIN

Nivîskar - Yazar: NORVECLI XELIKANLI
Wext - Tarîh: 10-15-04 19:42

Sayin Samo ve ailesi kendi acilarindan hakli olabilirler, ama ortada bir gercek vardir kiz veya erkek babasi cocuklarinin evliliklerinde bu zamanki evlatlarin yaninda fazla söz sahibi degiller, bilhasa avrupadaki genel türk ve kürt aileliler arasinda.

Türkiye,de durum biraz degisiktir orda evlatlarin aldiklari terbiye ortam anne babaya daha cok bagimlilar, evliliklerindede anne babalar avrupadakilerden daha cok söz sahibidirler, bunu asil nedeni burdaki evlatlar daha cok ekonomik özgürlük, serbest demokrasi, fikir özgürlügü,nün yaninda serbest yasama, bu olgular burdaki evlatlarin evlilikleride serbers iradelerine yansitiyor, böylece saglam evlilk temelini atiyorlar.

Türkiyedekiler ise bu yukardaki olgulardan cogusunda mahrumdurlar, evlatlari ve anne babalarinin ilk hedefi avrupali bir gölyazili veya diger irklara mensup birisiyle oglum veya kizim evlensin hayati kurtulsun fikrini kendilerinden mevcut.

Oglan veya kiz türkiyeden veya tersi almanyadan bir evlilik sözkonusu olunca, gerceklesince aradan hic uzun bir zaman gecmeden siddetli gecimsizlik basliyor akibetinde bosanmayla sonuclaniyor, her iki taraf magdur oluyor ve küskünlükler ömür boyu sürüyor, daha ileriye gidersek bazen cinayetlen sonuclanabiliyor. Asil bu durumlara sebep olanlar ben kendi acimdan anne babada buluyorum; söyleki cocuklari kendi iradelerine birakin, ilk evela onlarin egitimiyle ilgilenin, hayat standartini yükseltin, türkiyedeki anne babalar bu avrupali sevdasindan... avrupadaki anne baba illaki türkiyeden evlensin fikrinden düsüncesinden vazgecsinler, bu düsünceyi olumlu sekilde tasiyan cok gölyazili vardir bu gün almanyada evlatlarin iradelerine evliliklerini birakmis cok mutlu gülyazililar vardir, var olacaktir.

Evlatlarini gölyazi disinda evlendirmis cok kisilerimiz vardir, gerek meslek icabi ve gerek ögrencilik yillarinda ve komsuluk icabi genlerimiz kizlarimiz kendi sevdikleriyle evlenmisler, veya nisanlamislar, dogal olan da budur. gayet genclerimizi hakli görüyorum biz anne babalar bu kararlarina saygi gösterelim. Saygi gösteremiyen malesef ailelilerimiz vardir, bunun cözümünü genclerimiz bulmuslar, careyi artik kacmaktan baska cözüm yok diye evi terk ediyorlar, daha sonra bazan aileler arasinda barisla sonuclaniyor.

iste bundan sonra avrupa ve türkiyedeki ansanlarimiz arasinda bir birlerine hakaret ve kücük düsürme hakaretleri bir birlerine sövmeler, "vay sen benim ogluma" veya "kizima vermedin" veya "sülalemizi türk, arap, pakistanli, MHP,li kanini bulastirdin" küfürleri sayarlar birbirlerine.
Ama bilmedikleri bir sey vardir, türkiyedeki evlatlar cogusu vasifsizdir ayrica avrupadakiler arasindaki kültür ve meslek, yasama tarzi durumunu bilmiyorlar, bilseler dahi "yeterki evladim veya kizim sonucu ne olursa olsun evlensin" düsüncesinden vaz geciremezsiniz.

Sayin samonun durumu da bu anlatiklarimin icindedir, kendisi gercekten cok itiraz etti ama rahmetli esi ve kizina gücü yetmedi, buna hepimiz sahidiz, lakin samonun sucu evlatlarina cok fazla ekonomik özgürlük ve serbestlik verdi, türkiyeden gelen ise oranin saygi ve hürmet terbiyesini almis büyüge ve kücüge sagi ilmini bilmis bir delikanlidir, bunu avrupada da sürdürdü, sonuc ekonomik özgürlük, ve serbestce yasamayi sürdüren evlatlarin hosuna gitmedi. bu günkü sonucu kabullenmek zorundasin, ve o genci yerinden yurdundan alip avrupanin göbegine yalniz basina birakirsan o genc gururunu korumak zorunda ve oturmasinin pesinde kosmak hakkidir.

Senin yapacagin is, ona da yardimci olmak o da hedefine ulassin, sende evladin icin düsünceni uygula, biliyorum basel,de ortaligi bozan, cocugu provize eden dalkavuklar vardir, biz gölyazililar biliyoruz, onlara tavsiyem ortadan cekilsinler, bu ailenin mutluluguyla oynamaya kimsenin hakki yoktur, onlari kendi hallerine birakin her ikisi de yollarini cizsinler,isvicre kanunlari neyi gerektiriyorsa her iki tarafda saygi göstersin, olay cözülsün, sag duyulu insalarimizda yardimci olsun.

saygilarimla




Re: ITHAL DAMAT ve GELIN

Nivîskar - Yazar: samo
Wext - Tarîh: 10-16-04 12:37

sayin norvecli senin bildigin gibi degiller aile kurmak icin evlenmiyor nasil para v ve kredi cekerim diye cabalasiyor tr deki genclik burdakinden daha bence kulturlu ama hepsi degil senin yaztiklarina katilmiyorum




Samo Abinin Sorusuna Cevap

Nivîskar - Yazar: Hazal
Wext - Tarîh: 10-20-04 17:40

Oncelikle herkese saygilar sunuyorum, sevgili Samo Abi yeni aileniz size ve sevdiklerinize hayirli olsun...

Sevgili Uske`nin 'Tarihte Kadin ve Erkek' adli arastirma yazisinda bu cahillikleri gayet guzel aciklamis;
"Çeşitli toplumlarda ve özelde Gölyazı’da kadının konumuna kısacada olsa bir göz atmakta yarar var sanırım:
-Yunanlı filozof Eflatun ve Aristo’nun kadın hakkındaki düşünceleri çarpıcıdır; Eflatun, "Kadın elden ele orta malı olarak gezmeli" Aristo, "Kadın yaratılışta yarı kalmış bir erkektir."
-Romalılarda kadın, vatandaş değildir. Çocuk erkek ise isteyen onu alıp götürürdü, kız ise açlık ve susuzluktan ölüp giderdi.
-Hindistan’da ise durum daha da vahimdi; 17.yüzyıla kadar kadın ölen kocasının cesedi ile birlikte yakılırdı. Tanrılar memnun olsun diye kadın kurban edilirdi.
-Buda: "Eğer kadınları dinime kabul etmeseydim Budizm çok uzun zaman temiz bir şekilde devam ederdi. Bugün artık bu dinin uzun zaman yaşıyacağını zannetmiyorum. Zira bu dine kadın girmiştir."(Edyanu'l Hind 72)
-Mısır'da ise, ölen kralın(firavun) eşi ve tüm haremin kurban edilmesi söz konusudur.
-Rusya'da, fuhuş yapan, zina eden kadına çok ağır ceza verilirdi; cinsel organları oyularak çıkarılırdı. Erkeklere böyle bir ceza verilmezdi.
-Çin'de Kadının adı olmadığı gibi ‘insan’ olarakta kabul edilmemiş, 1,2,3, diye numaralandırılırdı."
Uske`nin verdigi bilgilere ilave olarak devam edersek:
Baslik parasi, senet vs, asirlar once insanlarin cahil davranislarina dayaniyor.
Arabistan`da Islam`dan once ise Kadinlarin, miras hakki yok, kocasi uzerinde hic hakki yok, cok evliligin sayisinda bir sinir yok, kiz cocuklari ugursuz sayilir ve diri topraga gomulurdu. Kur'an da bu durum soyle anlatilir
"Onlardan birisine kiz mujdelendigi zaman ici ofkeyle dolarak yuzu kapkara kesilir, kendisine verilen mujdenin kotulugunden dolayi milletten gizlenirdi. Onu utana utana tutsun mu yoksa topraga mi gomsun? Ne kotu hukmediyorlar.(Ahzab suresi:58-59)
Kadinlara karsi ne sefkat ne de sevgi hissleri vardi.

Islam`da ise:
Bu aciklamaya gecmeden once yapilan bir yalnisi vurgulamak istiyorum, Muslumanlarin davranislarina ve cahilliklerine bakarak islami tanimlamamak gerekir, gunumuzde yapilan en buyuk yalnislardan birisi bu, bu dusuncemi destekleyen ve Washington`da bulunan suan hem Georgetown universitesinde hem de Kizilhac Kolejinde dersler veren islami ve diger dinleri objektiv olarak tarafsiz degerlendiren musluman olmayan bir bilim adami: John L. Esposito is University Professor, Professor of Religion & International Affairs and Founding Director of the Center for Muslim-Christian Understanding, Georgetown University. A former President of the Middle East Studies Association and Vice Chair of the Center for the Study of Islam and Democracy, his most recent books include Unholy War: terror in the Name of Islam and What Everyone Needs to Know About Islam.'

40 dile cevrilmis kitaplari arasinda "Women in Muslim Family Law" 'Islam aile hukukunda Kadin' isimli kitabi son derece isik tutan bir kitap. Gunumuze kadar geleneklerle ve degisik musluman ulkelerin kulturleriyle islamin nasil yalnis uygulandigini cok guzel ifade etmis. ben sadece ismini vermek istedim cunku, nerdeyse her dilde kitabi var, bulundugunuz ulkelerden temin edebilir, bir cok sorunuza genis acilardan cevap bulabilirsiniz.

Ozetle Islam erkeklerin cok evlilikten 4 evlilige inmesini sagladi, ama tavsiye edilen bir sey degil, ayrica bu evliliklerin gecerli olmasi icin eslerin razi olmasi ve gecerli nedenlerin olmasi gerekiyor: yani esi "evlenemezsin derse" bir erkek Islama gore evlenmis olmuyor ve suc sayiliyor.

Ayrica evlenirken kadinlara yani kizin ailesine baslik parasi kesinlikle verilmiyor. Kizlara herhangi bir sekilde evlilikleri biter-bosanirlarsa gecimini belli bir sure saglayabilmesi icin "Mehir" denilen para ya da gunun sartlarina gore gumus-altin vs veriliyor, dileyen kadin mehiri hemen aliyor, dileyen Hz Fatma`nin yaptigi gibi esinin maddi durumunu goz onunde bulundurup mehiri kocasina bagislayabiliyor. Ya da ayrilma soz konusu oldugu zaman kocasi karisina soz verdigi miktarda Mehir veriyor. Mehirin miktari erkegin ekonomik gucune bagli degil, kadinin konumuna bagli, zengin ailenin kizi icin vs.. Aralarinda uzlasmanin saglanmasi gerekiyor, eger kiz ailesinin yaninda hizmetciyle buyuduyse, is yapmadiysa ya da herhangi bir sekilde hayat standardi yuksekse esi bunlari goz onunde bulundurarak evlilik teklifi yapabilir, minumum kizin babasinin evindeki sartlari saglamasi gerekir yada kiz gonullu olarak bunlardan vaz gecerse evlilik yapilabilir. Kizin mehir miktari cevresindeki kendi konumundaki hanimlarin mehirleri goz onunde bulundurularak kararlastirilir. Ailesine kesinlikle para senet vs verilmez. Gunumuze kadar gelen baslik parasi mehire dayali degil, tamamen cahil donemlerden kalma bir gelenek.
Senette ikisinin karisimi olmus carpitilmis bir gelenek, yani Islam hukukuna gore kadinlara hediye verilmeli ama bu hediyede kocasinin hakki yok ancak kadin bagislarsa olabilir.

Ayrica geleneklerimize gecmemis kadin haklarindan bir taneside kadinin erkegi bosama hakkidir. Evlilik yapilirken kocasindan boyle bir hakki talep edebilir, ancak cahil erkek hocalar yuzunden gunumuze cok tasinmamistir, cok bilinmez, orijinal islam kaynaklari incelenirse kadinlerin cok hakki oldugu ortaya cikiyor. Hatta senete ornek olarak Iranlilarin hala uyguladigi bir sey, eger kadin isterse esiyle imzali bir senet yapar ve ev isinden tutun cocuk emzirmeye kadar hic bir seyden sorumlu degildir.

Kadinlari toplumda kucumseyen ve ugursuz bulan bagnaz insanlar, Hz Ademi Havva`nin kandirdigini ve cennetten kovulduklarini savunurlar, oysa bu Hiristiyanlarin inanisidir,Islam, Hz Ademe yukler bu sucu, ve Kuran`da soyle gecer: "Ama seytan, Ademe vesvese verip; "Ey Adem! sana sonsuzluk agacini ve cokmesi olmayan bir saltanati gostereyim mi?" dedi. (Ta'ha suresi 120) Adem, Rabbine baskaldirdi ve yolunu sasirdi,"(Ta'ha suresi 121)

Kadinin islam`da suc, ceza, sevap vs erkekten farki yoktur ikisi de iyilik yaparsa cennete, kotuluk yaparsa cehenneme girer.
Kuran bunu soyle aciklar: "Erkek ve Kadinlardan kimi inanmis olarak bir iyilik yaparsa onu hos bir hayatla yasatiriz, ahirette ise onlarin ucretlerini yaptiklarinin en guzeliyle veririz."(Nahl suresi 97)

http://www.xelkedondurma.com/legerin/le_html/Genclik_Tartisma.html

Senetli sepetli damatlar

Aksiyon Dergisi Zafer Özcan - Metin Özer - Sayı: 551 - 27.06.2005

Senetli sepetli damatlar

STOCKHOLM-Konya’nın şirin kasabası Kulu’nun bütün göçmenleri İsveç’te yaşıyor. İsveç - Kulu ilişkisi o kadar gelişmiş ki artık gurbete damat veya gelin olmak isteyen Anadolu gençleri kasabayı adeta bir gümrük kapısı gibi kullanıyor.Hüseyin Gültekin ve Kenan Bulut, İsveç’in başkenti Stockholm’de yaşayan iki arkadaş. Ortak özellikleri, Konya’nın Kulu ilçesinden gurbetçi ailelere damat gelmeleri.

Şimdiki ortak noktaları ise ikisinin de mutsuz evliliklerinin boşanmayla sonuçlanması. Avrupalı Türkler arasında yaşanan ‘ithal damat’ sendromunun binlerce kurbanından sadece ikisi onlar. Büyük hayallerle geldikleri İsveç, onlara mutlu bir gelecek sunmamış. Kulu’dan evlilik yoluyla gelen damatların yüzde 80’i aynı kaderi paylaşıyor.

Hüseyin Gültekin’in çocuğu olmamış; ama Kenan Bulut’un ortada kalan bir de oğlu var. İkisi de bir Avrupa ülkesinde yetişmiş, Türk aile yapısına uymayan ve ekonomik bağımsızlığı olan bir kızla uyumlu bir evlilik yapamadıklarını söylüyor. Dil bilmedikleri için Avrupa’da eşlerine muhtaç durumda olmalarına, damat olarak geldikleri ailenin sürekli para kazanmaları için yaptığı baskıya daha fazla dayanamamışlar. Damatların bir diğer talihsizliği ise düğün masraflarının kayınpeder tarafından bir senetle onların sırtına yüklenmesi. Ayrıca, yeni evli çiftin evini eşyalarıyla birlikte hazırlayan kayınpederin, bütün borçları senet imzalattığı damada ödetmesi de bardağı taşıran son damla olmuş.

Bütün bunlar, Kulu üzerinden İsveç’e kapağı atmak isteyenler için sıradan ve çok yaygın bir uygulama aslında. Zira, İsveç’te olup da “Ben Kululu değilim.” diyenler bile bir şekilde bu ilçeyle bağlantılı. Çünkü Kulu, İsveç’e gidebilmek için bir atlama taşı konumunda. Erkekler bunun için Kulu’ya damat oluyor. 30 yıldır İsveç’te yaşayan Şereflikoçhisarlı Ömer Bayazıt’ın önce ablaları Kulu üzerinden Stockholm’e gelmiş, sonra da kendisi. Kulu’yu, “İsveç’e gitmenin kapısı.” olarak nitelendiriyor.

Ancak, bu kapı her zaman mutluluğa açılmıyor. Nitekim, damatların büyük bölümü üzerlerine yıkılan borcu ödemek için adeta “köle” gibi çalışıyor. Tabii oturum izni alabilmek için beklemek zorunda olduklarından bu zaman zarfında kayınpederlere karşı büyük bir hınç besliyorlar. Aynen Hüseyin Gültekin’in hikâyesinde olduğu gibi... O, Türk Lirası olarak 20 milyarı aşan bir senet yükünün altına girmiş gelir gelmez. Borçları ödeyip oturumu alınca da hemen ayrılmış eşinden. İthal damatların boşanmaları bir yana, bu durum çoğu birbirleriyle akraba olan ailelerin arasında da ciddi düşmanlıkların ortaya çıkmasına sebep oluyor. Çocukları boşanan aileler birbirine küsüyor. Mesela Kenan Bulut’un eski kayınpederi aynı zamanda öz dayısı. Boşanmadan sonra ailelerin asla görüşmediklerini söylüyor. İki buçuk yaşındaki oğlunu iki haftada bir görebildiğini belirterek, “Maalesef bu süreçte olan minik yavrulara oluyor.” diyor.

Kendisi de bir ithal damat olan Zekeriya Altunay, “Bu işin kökenine inmek lazım. Kulu’da öğrenciye büyüyünce ne olacağını sorarsan sana ‘İsveç’e gideceğim’ diye cevap verir. Orada yetişen her genç buraya geleceğini biliyor. Hatta gelirken de oturum alma süresi olan üç yılın sonunda çoğu boşanacağının da farkında.” diyor. İthal damatların boşanması çok yaygın; ama bir de evliliklerini sürdüren ve istisna denebilecek kadar azınlık olan kesim de var. Zekeriya Altunay da onlardan biri. O, dindar ailelerin evliliklerinin daha uzun sürdüğünü söylüyor. Her ithal damadın burada sorun yaşamasının kaçınılmaz olduğunu; çünkü arada keskin kültürel farklar bulunduğunu vurgulayarak, evliliğini kurtaranların genelde gözü dışarıda olmayan dindar damat ve eşler olduğunun altını çiziyor.

İsveç’te 70 bin civarında Türk yaşıyor. Bunların 20 binden fazlası Kulu’dan gelme. Başkanlığını Haydar Akan’ın yaptığı Kulu Gelişim Vakfı ile başkanlığını Osman Özkanat’ın yaptığı ve bünyesinde 22 ayrı Türk sivil toplum kuruluşunu barındıran İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu, Kululuların kurduğu kurumlardan... Kulu’dan İsveç’e ilk göç 1965’te olur. Almanya’ya giden kafilelerin birinde bulunan 5 Kululu, ihtiyaç olduğu gerekçesi ile İsveç’e yönlendirilir. Yıllar içinde, biraz da ilk gidenlerin teşvikiyle neredeyse ilçeden hemen herkes İsveç’in yolunu tutar. Bu dönemde her yıl en az 200 kişi evlilik yoluyla bu soğuk ülkeye taşınır. Son dönemde bir azalma söz konusu; çünkü Kululular kendi aralarında kız alıp veriyor artık.

Biz aynı kaldık ama Türkiye çok değişti

Son yıllarda başta Almanya olmak üzere ekonomik daralma yaşanan bazı Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan göçmenlerin geri dönüş eğilimlerine İsveç’te fazla rastlanmıyor. Bunun en önemli sebebi göçmenlerin neredeyse bütün aile fertlerini yanlarına almış olması. Haydar Akan, Stockholm’de en az 15-20 tane iyi görüştüğü arkadaşı olmasına rağmen, Kulu’da oturup konuşabileceği birkaç kişiyi zor bulacağını söylüyor. Şüphesiz bir diğer faktör de Türklerin yüzde 70’inin aynı zamanda İsveç vatandaşı olması...

Kululular, Türkiye’deki kültürel özelliklerini İsveç’e de taşımış. ‘Hobi bahçeleri’nde soğan, sarımsak, ıspanak ve marul üretiliyor, küçük bir ocakta odun ateşiyle “yağlı” adı verilen börekler pişiriliyor. Hayati-Sultan Taşkın çifti gurbette Anadolu’yu yaşayan bir aile. Hayati Taşkın 30 yıldır Stockholm’de yaşıyor. Metro istasyonunda gişe memuru. 26 yıldır çalışmasına rağmen emekliliğine daha 15 yıl var. Türkiye’deki bütün akranlarının emekli olduklarını hatırlatarak, “Buraya geldiğime memnun muyum? Halen karar veremedim. Hiç alışamadım çünkü... Türkiye’ye tatile gidip dönünce yabancı bir memlekete gelmiş gibi hissediyorum. Ne tuhaftır, Türkiye’ye gidince de burayı özlüyorum.” diyor.

Bu çelişkiyi Avrupa’daki Türklerin birçoğu yaşıyor aslında. “Biz 30 yıl önce buraya nasıl geldi isek, öylece kaldık. Halbuki, Türkiye çok değişti. Biz de ne buralı olabildik, ne de Türkiyeli kalabildik.” sözleriyle, yaşadıkları çelişkiyi gözler önüne seriyor Hayati Taşkın. İsveç vatandaşı olduğunu, Stockholm’deki Türk Büyükelçiliği’nden görmedikleri ilgiyi Türkiye’deki İsveç Büyükelçiliği’nden gördüklerini belirterek, “Kulu’da başına bir iş gelse hemen İsveç’in Ankara Büyükelçiliği devreye girer.” diyor.

Stockholm’deki Kululular, diğer Avrupa şehirlerinde olduğu gibi genelde bir arada yaşıyor. Bu tür toplu mekanlar, başlangıçta, İsveç hükümetinin izlediği, ‘yabancıları bir araya toplama’ stratejisinin bir parçasıymış. Şimdi buraların uyumu engellediği düşünülüyor. Zira, buralarda suç işleme oranı artmış.

Zaman ayrılan çocuklar daha başarılı

Şüphesiz asayiş sorunu çocukların eğitimini akla getiriyor. İsveç örneğinde, evlatlarına zaman ayıran ailelerin çocuklarının, diğerlerine göre çok daha başarılı ve sorunsuz olduğu görülüyor. Ancak bazen zaman ayırmak tek başına yetmiyor. Özellikle eğitim ve kültür seviyesi düşük birinci nesil, çocuklarına hakim olmakta zorlanıyor. Aynı zamanda bir eğitimci olan Osman Özkanat, “Geleneksel Türk aile yapısında önce baba, sonra anne ve çocuklar gelir. Burada, dil bilmeyen, eğitim seviyesi düşük ve işten kafasını kaldıramayan bir baba var. Dolayısıyla otoritesi zayıfladığından sıralama tersine dönüyor ve çocuklar başa çıkıyor, baba sona düşüyor.” diyor.

Bugün, ilk nesil Kulululardan halen 120 kişi hayatta. Kulu Gelişim Vakfı onların hayat hikâyesini bir belgesel haline getirmeye çalışıyor. Haydar Akan, Türkiye’de üniversitelerin bu göç olgusunu araştırmalarını; hatta bir göç enstitüsünün kurulmasını istiyor. 4 milyondan fazla göçmeni olan bir ülkede halen bunun üzerine çalışan bilimsel bir kurum olmamasını yadırgıyor. Akan’ın tespitlerine göre, bugün isimleri İsveç’le beraber anılan Kululuların aslında çok ilginç bir göç macerası var. Buna göre ilk göçmenler 1963’te Belçika’ya gitmiş, İsveç ise Almanya, Hollanda ve Danimarka ile birlikte 1965’teki ikinci tercihi oluşturuyor. 1980’de Kulu’dan İsveç, Danimarka ve Norveç’e 12 Eylül göçü yaşanmış. Bu dönem daha çok siyasi mülteciler gelmiş. Son göç kervanı ise 1985’te Kulu’dan Kanada’ya olmuş. Halen 200 Kululu aile Kanada’da yaşıyor.

Peki, Türkiye’ye dönme fikri var mı Kululular arasında? Ömer Bayazıt’ın şu sözleri Avrupa’daki gurbetçi Türklerin yaşadıklarını özetliyor aslında: “Burada kalıcı olacağımızı düşünseydik, yatırımlarımızı memlekete değil buraya yapar ve gurbetteki Türkler olarak çok daha büyük bir ekonomik güç olurduk. İnsanlar Kulu’da iki aylık gösteriş için buradaki geleceklerini kurban etti. Bu kadar birikim, yılda 10 ay boş duran binalara gitti.”

Heba edilenler sadece boş binalar mı? Müreffeh bir hayat için hayatları kararan genç insanların ömürleri için ne demeli acaba? Her açıdan zor bir durum, işin doğrusu...
Yazıcıya Gönder Arkadaşına Gönder

Yorumlarınız
1 yorum
¬ Sabır ve dua... [Caner Şahin/02-Temmuz-2005]
Ben de senetli sepetli damatlardanım. Ama bunu kendime problem yapmadım. İthal damatlara tavsiyem şu: Sabırlı olun, dua edin. Haberinizde, dinine bağlı ithal damatların daha mutlu olduklarını yazmışsınız. Doğru bir gözlem. Dinine bağlı olmak her şeyin başı değil midir? Her güçlüğü imanımızla aşmıyor muyuz?

http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=22042&yorum_id=5212#yorumlar

It sözlukde ithal damat tanimlari

ithal damat


1. durumları ithal gelinlere göre daha iyi olan insanlar.
(neyapmali neetmeli, 08.12.2005 21:56)


2. almanya'da, türkiye'den getirilmiş damatlar için kullanılan ve hoş bulmadığım tanımdır. bu durumda olan insanlar genelde işsiz güçsüz olup kayınpeder parası yediğinden gayet ezik ve bunalım bir şekilde yaşamaktalar. bir çoğu geldiğine geleceğine pişman olmuştur ama iş işten geçmiştir. zaten getirilme amaçları " gelsinde hayatını kurtarsın " olduğundan daha başta o yaftayı yemişlerdir. hoş değil.
(ismilo, 20.01.2007 17:32)

http://www.itusozluk.com/goster.php?t=ithal+damat

Ithal Damat= Out

Ithal Damat= Out

Son zamanda ilgimi cok ceken bi olay oluyor Türkiye-Almancilari ve Türkiye- Türkler arasinda.
Ithal Damat Modasi Kalkmis bi durumda!
Almanyanin zaman gecdikce Kötüye giden Ekonomisi, Enflasyonun Cikmasi; Issizlik ve Gecim Mücadelesinin sonuclari oldugunu Düsünmekdeyim!
Neden ilgimi cekdi, yaz sezonu Dügün sezonu basladi ve yine arkadaslarimin ayni cevreyi paylasdigim kizlar Evleniyor. ( arkadaslar oluyor Ev hanimciklari... kontakt kesiliyor bekar kizlarla...) Eskiden kiminle sorarken Türkiyeden Ithal Damat cevabini aliyordum. Fakat son zamanda alamiyorum bu cevabi, herkez gidiyor TÜRKIYEYE!!!
Tarih: 15:27, 22/5/2006 Kategori: almanci-yabanci


Yorum yaz

yok
evet haklısın ben senin yerinde olsam bende giderdim tr ye
Yazan: ......... Tarih: 21:48, 22/5/2006


slm
yazın ilgimi çekti aslında bana soracak olursan sen bunları göz önündr tutarak hayatına yönver derim yani pek acale etme sadece simdilik seyirci kal ve inan en doğrusunu ozaman sen yaparsın benim blogada beklerim by
Yazan: ozgurbaba Tarih: 00:56, 24/5/2006


Zaman bu
İlgi çekiçi bir yazı ama gönül ister ki gelesin TR'ye herşeyin lacı zaman bunu zaman gösterir elbette, bu arada siten çok tatlı, herşey gönlünce olsun ßæys
Yazan: ikvtk Tarih: 12:02, 24/5/2006


Çoban Çeşmesi
Derinden derine ırmaklar ağlar, Uzaktan uzağa çoban çeşmesi. Ey suyun sesinden anlayan bağlar, Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi? Gönlünü Şirin'in aşkı sarınca, Yol almış hayatın ufuklarınca; O hızla dağları Ferhad yarınca, Başlamış akmağa çoban çeşmesi O zaman başından aşkındı derdi, Mermeri oyardı, taşı delerdi. Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi, Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi! Vefasıs Aslı'ya yol gösteren bu, Kerem'in sazına cevap veren bu Kuruyan gözlere yaş gönderen bu... Sızmazdı toprağa çoban çeşmesi Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda, Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda; Ateşten kızaran bir gül arar da, Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi. Ne şair yaş döker, ne âşık ağlar, Tarihe karıştı eski sevdalar: Beyhude seslenir, beyhude çağlar Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi!...
Yazan: Faruk Nafiz Çamlıbel Tarih: 18:58, 24/5/2006


tibetten mesaj
Unutulmayan dostlara sevgilerle Sevgiyle kalın tibet
Yazan: tibette7yil Tarih: 19:23, 24/5/2006


"hakkı tavsiye"
Tabii ki ülkelerin ve kişilerin koşullarında inişler çıkışlar olur. Evlilik ve yatırım kararlarında herkesin kendine göre kriterleri olacak tabii ki. Ben vizyon sahibi olmaktan çok öteleri sidre-i müntehaya uzanan öteleri hesaba katmayı anlıyor ve arkadaşlarıma da aynısını tavsiye ederek büyük bir iyilik yaptığımı düşünüyorum.
Yazan: mehmet1427 Tarih: 19:57, 24/5/2006

http://leyla.blogcu.com/614486/

Aynur'un Katili 'İthal Damat' mı

Aynur'un Katili 'İthal Damat' mı

Köln Polisi, Cumartesi Günü Evinde Bıçaklanmış Olarak Bulunan 23 Yaşındaki Aynur Özdemir'in Cinayet Zanlısı Olarak 25 Yaşındaki Eşi Vedat Özdemir'i Arıyor. Türkiye'ye Kaçtığı Öne Sürülen Vedat Özdemir'in 4 Yıl Önce Amcasının Kızı Aynur'la Evlenerek "İthal Damat" Olarak Almanya'ya Geldiği Bildirildi.

Köln polisi, cumartesi günü evinde bıçaklanmış olarak bulunan 23 yaşındaki Aynur Özdemir’in cinayet zanlısı olarak 25 yaşındaki eşi Vedat Özdemir’i arıyor. Türkiye’ye kaçtığı öne sürülen Vedat Özdemir’in 4 yıl önce amcasının kızı Aynur’la evlenerek "ithal damat" olarak Almanya’ya geldiği bildirildi. 23 yaşındaki Aynur Özdemir, Almanya’nın Köln kentinin Porz-Zündorf semtindeki evinde cumartesi akşamı, karnından bıçaklanmış olarak bulundu. Polis, cinayetle ilgili olarak genç kadının 25 yaşındaki eşi Vedat Özdemir’i arıyor. Polis, zanlı Vedat Özdemir’in Türkiye’ye kaçtığı ihtimali üzerinde duruyor. Kırşehirli amcasının kızı Aynur ile 4 yıl önce Türkiye’de evlenerek "ithal damat" olarak Almanya’ya gelen Vedat Özdemir’in cinayeti neden işlediği henüz anlaşılamadı. Olayın kıskançlıktan kaynaklamış olabileceği üzerinde duruluyor.

SAVCILIĞIN TAHMİNİ

Yakınları, genç çiftin kısa bir süre önce taşındıkları An St. Marien caddesindeki evlerinde mutlu bir hayat yaşadıklarını söylediler. Yatak odasında kanlar içinde bulunan genç kadının karnından defalarca bıçaklanarak yaşamını yitirdiği anlaşıldı. Arkadaşları, bir eczanede çalışan Almanya doğumlu Aynur’un güler yüzlü, hayat dolu ve çok yardımsever biri olduğunu, eşi Vedat’ın ise Deutz AG’deki motor fabrikasında çalıştığını ve aralarında sorun olmadığını söylediler. Köln Savcılığından yapılan açıklamaya göre olay şöyle gelişti: Vedat olaydan kısa bir süre sonra bir arkadaşına telefon ederek eşi Aynur ile kavga ettiğini ve kendini iyi hissetmediğini söyledi. Bunun üzerine arkadaşı, Aynur’un ailesini arayarak durumu bildirdi. Cumartesi günü saat 19.00 sıralarında kızları Aynur’a ulaşamayan aile, polisten yardım istedi. İtfaiye ekipleri ile eve gelen polis, ses gelmeyince kapıyı kırarak içeri girdi. Yatak odasında kanlar içindeki Aynur’un cesediyle karşılaşıldı.

BORÇ PARA ALMIŞ

Öte yandan akraba evliliği yapıp "ithal damat" olarak Almanya’ya gelen Vedat Özdemir’in akrabaları, katil zanlısının bir arkadaşından "Önemli bir işim var" diyerek borç aldığını belirttiler ve cinayeti önceden planlayıp kaçmış olabileceğini öne sürdüler. Avrupa’daki Türkler arasında, çeşitli amaçlarla Türkiye’de evlenip Almanya ya da başka bir ülkeye yerleşenlere "ithal damat" ya da "ithal gelin" deniyor. Avrupa ülkelerinde yaşayan ithal damat ve gelinlerle ilgili pek çok sorun bulunduğu biliniyor.
12.06.2007 02:33
http://www.haberler.com/aynur-un-katili-ithal-damat-mi-haberi/