6 Eylül 2007 Perşembe

Fransa'da Türk Olmak (2)

Görsel Sorunlular İçin

Strasbourg Noel öncesi ışıl ışıl;fakat hava o kadar soğuk ki ışık cümbüşünün tadını çıkaramıyorum. Strasbourg muhabirimiz Emre Demir ve Almanya büromuzun haber müdürü Ahmet Özay soğuktan etkilenmişe benzemiyor. Ben bir an evvel bir grup Türk öğrenciyle buluşacağımız kafeye kendimizi atmaktan yanayım.Kahvelerimizi yudumlarken delikanlılar birer birer geliyor. Hemen hepsi burada doğup büyümüş. 20’li yaşlarını sürüyorlar. İşçi ve esnaf ailelerinin çocukları. Üniversitelerin değişik bölümlerinde okuyorlar. Kimi ekonomide, kimi yabancı dillerde, kimi kamu yönetiminde, kimi tıpta, kimi uluslararası ilişkilerde, kimi hukukta. Onlarla Fransa’da öğrenci, insan ve Türk olmayı konuşacağız. Bana yaşadıkları ülkenin geleceğini nasıl gördüklerini, kendilerini ne kadar Fransız hissettiklerini, karşı karşıya kaldıkları sorunları anlatacaklar.Ufuk Kocakaya: Türk toplumu entegrasyonu asimilasyon gibi algılayıp karşı çıkıyor. Türkler iki kültüre de sahip; ama bunun öneminin farkında değiller. “Türkiye ile Fransa arasında bir yerdeyiz. Oraya gidiyoruz yabancı, buraya geliyoruz yabancı” düşüncesi tamamen yanlış bana göre. Sahip oldukları iki kültürü de objektif ve pozitif bir biçimde gösteremiyorlar. Burada insanlar sabahın dördünde, beşinde işe gidip tam bir emir kulu halinde çalışıyor; Türkiye’ye gittiği zaman çok müthiş zengin imajı çiziyor, bu bana ters geliyor. Anadolu’dan çıkıp gelmişiz; ama artık Fransız vatandaşı gibi olmamız gerekiyor. Halen Fransız vatandaşlığını alırken ben Türklükten çıkıyorum zihniyeti hakim. Bir kültür zenginliğimiz var, fakat bunun farkında değiliz.

Arap zannedilmek…

İzzet Sarıoğlu: İlkokulda okuyan Türk çocukları annelerine, ‘Biz niye Noel’e hazırlanmıyoruz, evin içini süslemiyoruz?’ diye soruyorlar. Çünkü okulda tamamen Fransız kültürünün en güzel kültür olduğu anlatılmaya çalışılıyor. İnsanda bir tepki kimliği ister istemez oluşuyor. Paris’te gördüğünüz gibi olaylar oldu. Polis bir yabancı ile karşılaştı mı daha kolay durdurabiliyor. Mesela bir Fransız olsa, teni beyaz olsa o kadar kolay durdurmaz yani. Tenimiz beyaz olduğu için belki de bu yüzden doğrudan bir ayrımcılıkla karşılaşmadım.Abdurrahman Aslı: Şahsen büyük bir ayrımcılıkla karşılaşmadım. Yalnız üniversitede felsefe dersinde sözlü sınava girdim. Sınav normalde yirmi dakika sürüyor. Hoca bana 50 dakika ter döktürdü. Bunu adımın Abdurrahman olmasına bağlıyorum. Türk’üm ama ismim Arapça. İlk kez orada ayrımcılığı fark ettim.Ufuk Kocakaya: Yabancıların içinde Araplar çoğunlukta olduğu için Türkleri de aynı torbaya sokuyorlar. Onların yaptıkları üzerimize yıkılmak isteniyor. Ama bugün okula gittiğim zaman belki Fransız’dan önce yakınlık kuracak olduklarımız yine Araplar.

Arap kültürüne ilgi başladı

Cihan Aşık: Buradaki Türkler banliyö mahallelerde yaşıyor. Orada da Arapların sayısı daha yüksek olduğundan dolayı Türk çocuklar kendilerine model olarak ister istemez giysisiyle, konuşma tarzıyla Arapları alıyor. Onlar baskın çıkıyor. Onlar da Fransız toplumunda azınlık; ama bize karşı çoğunluk oluyorlar. Asıl azınlık biz kalıyoruz. Beş Arap’ın ortasında bir Türk kalınca mecburen onlara ayak uyduruyor. Fransız’dan çok Arap arkadaşımın olması bu yüzden. Fakat ben de belli bir yerden sonra mesafe koydum. Tabii bizim de onları aynı kefeye koymamamız lazım. Arapların arasında okumuşu da var okumamışı da. Bunları ayırmak gerekiyor.İzzet Sarıoğlu: Bizim birkaç dükkanımız var. Bayağı tanınmış hipermarketler. Müşterilerimizin çoğu Arap. Fransız da var yeni yeni. Birkaç senedir Fransızların Arapların kültürüne ilgi duymaya başladığını görüyorum.Abdurrahman Aslı: Fransa’da bazı mağazalarda Ramazan’dan önce bir reyon baştan başa Faslılara, Mağriplilere ait yiyecekler dizildi, satıldı; daha önce olmazdı. Büyük mağazalarda Kur’an ve diğer dinî kitaplar da satılıyor.Ufuk Kocakaya: Bugün Arap toplumu bizim gibi değil. Ne dinleri kaldı, ne dilleri, ne kültürleri. Sadece adları kaldı Müslüman. Fransızların sattığı dinî kitaplar, kendilerinin yazdığı kitaplar. İki-üç yıldır, İçişleri Bakanlığı’na bağlı Müslüman Konseyi var. Konsey başkanı aracılığıyla kendi istedikleri şekilde bir din empoze ediyorlar. Başkan ‘Biz Fransız Müslüman Konseyi olarak kurban kesmiyoruz, siz de kesmeyin.’ diyor.Abdurrahman Aslı: Araplar gerçekten kendilerini koruyamamışlar. Tamamen asimile olmuşlar. Türkleri babaları zorla da olsa yine teravihe götürür, cumaya gider, Kur’an okumasını bilir. Bugün bizim başımıza Türkçe öğretmeni geliyor. Devlet bunu gönderiyor. İmam geliyor. Araplarda ise böyle bir şey yok.

Kanlı Noel beklentisi

Ufuk Kocakaya: Paris’teki olayları isyan olarak algılamıyorum. Okul ve cami yakmayı şüpheyle karşılıyorum. Benim gözümde bir provokasyon. Buradaki Arapların çoğu kendi arabalarını yakmışlar. Çünkü onlar için bir isyan değil, bir protesto, bir fantezi. Burada medeniyetler çatışmasının olmasını isteyenler de var. Onca provokasyona rağmen bekledikleri gibi olmadı. En son Lyon’a, bomba attılar. Dökülsünler sokaklara diye, kimse dökülmedi.İzzet Sarıoğlu: Olaylar devam ederse içinden çıkılmaz bir hal alır. Daha önce 6 bin araba yanmışsa bu kez 12 bin araba yanar. Belki süpermarketler yanar. Her yıl yılbaşında arabalar yanar zaten. Acaba bu yılbaşında neler olacak diye bekliyor herkes.Abdurrahman Aslı: İzzet’le birlikte fastfood sırasındaydık. Yemek alacaktık. Bir başörtülü hanımefendi sırada bekliyor. Sıra ona geldiğinde bir yaşlı Fransız geldi onun önüne geçti. 30 yaşlarında diğer bir Fransız, ‘Sen ne yaptığını zannediyorsun? Bu benim cumhuriyetim.’ diye karşı çıktı. Fransızların arasında böyle insanlar da var. Sırası gelen geçecek önce.Ufuk Kocakaya: Hiçbir zaman abime ablama, ‘abi, abla’ diye hitap etmişliğim yok. Bunu Fransız kültürüne bağlıyorum. Genelde Fransızca versiyonu isimleriyle sesleniyorum. Ablamın ismi Hatice. Ben ona Hatis diyorum.İzzet Sarıoğlu: Neredeyse Türkçeyi unuttuk. Kendi aramızda da Fransızca konuşuyoruz. Sanki Fransızca dili bizi çekiyormuş gibi. Abdurrahman Aslı: Hiçbir zaman kendi ailemde serbest olmadım yani. Babam şu saatte eve gelinecek dedi mi gelirim. Bu bende iç çatışmaya yol açmadı. Babam beni free bıraksaydı belki ben şu anda üniversite okumayacaktım. Şu anda benim yaşıtlarımın yüzde 90’ı liseyi bile bitirememiş durumda. Babam bize atari almazdı. ‘Ders çalışın’ derdi. Ama herkesin vardı mesela. O kadar free değildik.

Müslüman ülkelerden gelenlere bakış rahatsızlık verici

Semih Vaner, 24 yıldır Paris’te CNRS (Center National de la Recherche Scientifque) adlı özel statüsü olan çok büyük bir üniversiteye bağlı eğitim birimlerinden biri olan ve yabancı toplumlar üzerinde uzmanlaşmış CERI’de (Centre d’Etudes et de Recherches Internationales) görev yapıyor. Türkiye’nin dış ilişkileri üzerine çalışıyor. Son zamanlarda Türkiye, siyasi sistemi, daha çok siyasi partiler ve din siyaset ilişkilerini anlatan bir kitabı yayınlandı. Ayrıca Deniz Akagül ile birlikte ‘Türkiye ile veya Türkiye’siz Avrupa’ adlı bir kitap yazdı. Türk-Yunan uyuşmazlığı hakkında Türkçeye de çevrilen bir çalışması oldu. Sizinle Fransa’nın nereye gitmekte olduğunu konuşmak istiyorum. Konuştuğum insanların çoğu hem göçmen politikası açısından hem de siyasi ve ekonomik açıdan kötüye doğru bir gidiş olduğunu söylediler. Siz de kötümserlerden misiniz? Evet, Fransa çok sağlıklı değil bu aralar. Bu teşhisi paylaşmamak mümkün değil. Kısa ve orta vadede çok büyük bir bunalıma girmez. Bir tarihi var, siyasi gücü var. Önemli bir sanayi ve tarım ülkesi. Fakat biz şu aralarda daha çok hastalıklarını görüyoruz. İlk gelenler bazı şeyleri göremiyor. Benim gibi uzun yıllar içinde yaşamaya başladığı zaman, insanın bakışı eleştirel olmaya başlıyor. Bir aydın olarak sizi ne rahatsız ediyor? Tabii bizi her şeyden önce yabancılara, özellikle Müslüman ülkelerden gelenlere bakışı rahatsız ediyor. Fransa, 5 milyon gibi bir rakamla Avrupa içerisinde en çok yabancıyı barındıran ülke. Bunların konumu, örneğin Almanya’da yaşayan Türklerin konumundan daha kötü. Burada yabancı göçmenlerin çoğu, Fransa ile henüz görülmemiş hesapları olan Mağrip ülkelerinden geliyorlar. Almanya’da 3 milyona yakın Türk topluluğu var. Almanların becerdiğini Fransızların becerememesi sadece tarihsel nedenlerle açıklanabilir mi? Belki Fransız ekonomisi Alman ekonomisi kadar güçlü değil. Gerek Mağrip ülkelerinden gerek Kara Afrika’dan gelen göçmen işçilerin önemli bir kısmı sosyal bakımdan marjinalleşmiş durumda. Almanya’da göçmenlerin yaşadıkları yerler diğer mahallelerden filan farklı da olsa kentin içindedir ve büyük bir marjinalleşme söz konusu değildir. Fransa’da kentlerin etrafındadır ve endişe verici olduğu yıllardır belli oluyordu. Bir başka önemli konu, çoğu Fransızca bilir. Hatta Fransız’dır. Fakat Fransız toplumu ile bütünleşememiştir. Bütünleşemedikleri için onlar mı suçlu, yoksa Fransız devleti mi? Kuşkusuz Fransız devletinin büyük bir sorumluluğu var bu marjinalleşmede. Bütün mesele yeterince iş sahası yaratamamak ve eğitim hizmeti sağlayamamakta yatıyor. Bunun sonucu olarak suça yöneliyorlar. Yoksa onları suça yatkın diye suçlamak mümkün değil. Tabii son yıllarda, Cezayir, Tunus, Fas gibi ülkelerin Fransa ile ilgili olan geçmişinde yatan, halen su yüzüne çıkmamış, o kolonizasyon döneminden kalan sorunlar var.

O kadar çok yazıldı çizildi ki, iki ay önce olayların ilk patlak verdiği Paris’in doğusundaki banliyölerin adlarını da oralarda yaşanan sefalet tablolarını da artık ezberledik:

Clichy-Sous-Bois, Montfermeil, Aulnay-Sous-Bois... Kara derililer, Müslümanlar, işsiz güçsüzler, çeteler, dışlanmışlar, düşük kiralı sosyal meskenler yani HLM’ler... İstanbul’da, evimizde otururken Fransa’nın ötekilerini tanıdık, dışlanmışlıklarının kışkırttığı isyanlarını hissettik, İstanbul’da evimizde otururken belki bir araba da biz yakmak istedik onlarla birlikte. Fakat bu bölgelerde Türkler de yaşıyor. Ben asıl onları merak ediyorum. Montfermeil mesela. Güneş battıktan sonra gitsem oraya. Manzarayı karanlığın örtüsüne sarıp öyle seyretsem. Ki gördüğünün dehşetinden fazla yaralanmasın kalbim, insanlarla konuşmaya mecali kalsın. Ne bir park, ne bir spor salonu hiçbir sosyal tesisin olmadığı, dükkansız, büfesiz sokaklardan ürpererek geçsem. Gözlerim süslenmiş Noel ağaçları arasa. Saçmalama, buralarda “özhakiki” Fransızlar yaşamıyor diye uyarsam kendimi. Bir köşeyi dönünce uzun entarili Arap kadınlarını görsem, öteki köşede pamuklu sivitşörtlerinin kapüşonlarını başlarına geçirmiş, elleri ceplerinde gruplar halinde dolaşan bad boy’lar çıksa karşıma, gözlerimizin karanlığı tokuşsa, arabada olduğuma, yanımda gazeteden arkadaşlarım Kaan’ın, Ahmet’in ve Emre’nin olduğuna sevinsem. Bir blokunda yüzlerce ailenin yaşadığı on katlı, evden çok hapishaneyi andıran, ışıksız, yıkık dökük, bazı pencereleri duvarla örülmüş, masal artığı kocamış bir dev gibi yan yatmış, minicik balkonlarına çanak antenler takılı bir binanın önünde dursak. İçimizden birini arabamızın başında nöbetçi diksek. Yıkık merdivenlerden çıkıp içeri girsek. Bir grup zenci karşılasa bizi. Kim olduğumuzu sorsalar önce. Türk olduğumuzu söylesek, inanmasalar, Türkçe selam verin bakalım, diye test etseler bizi. Sınavdan başarıyla geçsek. Sıra neden burada olduğumuza gelse, ‘Türkleri arıyoruz bu binada’ desem, “Haa!” dese, başka ses çıkarmasa. Siz burada ne yapıyorsunuz diye soramasam, korksam, “Belli ki hem binaya gireni çıkanı kontrol ediyorsunuz, hem de ot satışı yapıyorsunuz” diye aklımdan geçirsem. Karanlık maranlık belki gözlerimden okurlar diye başımı öte yana çevirsem. Posta kutularını görsem. Üzerinde minik hoparlörleri fark ettiğim an onlardan boşluğa yayılan müziği de duysam, “e tabii bütün gece burada müşteri beklemek sıkıcı, müziksiz olmaz” diye düşünsem. Posta kutularının üzerindeki isimleri okusam. Oh mon dieu desem, Emre Erdinç ismine rastlasam. “Çıkıp kapısını çalalım” diye tuttursam. “Neyle karşılaşacağımızı bilemeyiz, gidelim buradan” dese bizim Emre, daha önce gezdiği evlerdeki korkunç halleri hatırlatsa. Duymazlıktan gelsem. Ahmet beni desteklese.

‘Çocuğum Türk olduğunu unutmasın’

Adamın ziline bassak. Hiç de korktuğumuz gibi olmasa. İçeri davet edilsek. Minicik, eşyası tam, dağınık; ama tertemiz bir Türk eviyle karşılaşsak. Yirmi sekiz yaşındaki ev sahibinin hanımı ve iki çocuğunun “babasıgile gittiklerini”, sekiz yaşından beri bu bölgede yaşadıklarını, arabaların yanışını penceresinden bir film gibi izlediğini öğrensek. Türkçeyi öyle unutmuş olsa ki çocukken geçirdiği bir trafik kazası yüzünden okulu yarım bıraktığını, terzilik, video tamirciliği yaptıktan sonra binalara kapılar, kepenkler taktığını, ayda bin yedi yüz Euro kazandığını, bu eve üç yüz Euro verdiğini zorlukla anlasak. Bu kadar kötü bir evi bile aracılar vasıtasıyla bulabildiği için kendini mutlu saymasına, eşinin tahsil düzeyini hatırlayamamasına, bu bölgeden fazla dışarı çıkmadığına, çünkü burada kendini emniyette hissettiğine, gazete okumadığına, ara sıra televizyonda haberlere baktığına, kendisi Türkçeyi unutmuşken “çocuklarımın Türk olduklarını unutmalarını istemem” demesine üzülsek. Konuşacak fazla bir şey bulamasak, veda etsek. Clichy sous Bois’e geçsek. Hiçbir Fransız markasının gelemediği, bakkalıyla, eczanesiyle, restoranıyla Arapların, Pakistanlıların biraz da Türklerin konuşlandığı bölgede Ramazan ayındaki olaylar sırasında bütün camları aşağı indirilen Evim Möble’ye uğrayıp sahibi Sabri Arıcı ile konuşsak...

‘Türkiye’ye göç başlarsa şaşırmam’

Sabri Bey torna eğitimi almış. Pazarcılık yapmış, mezbahada çalışmış, şimdi iyi servis, düşük fiyat ve sağlamlığı esas alan iki mobilya mağazasıyla banliyölerde rakipsiz olduğunu düşünüyor. Arapların onun mağazasını hedef almalarını mahallenin en işlek caddesinde bulunmasına, vitrininin biraz gösterişli olmasına bağlıyor. Daha önce de camları kırılmış, arabaları çalınmış. Yılbaşında daha büyük olaylar bekliyor. Evi dükkanına 150 metre mesafede. “Fransızlar yabancılara ev vermiyor, zorunlu olarak burada oturuyorum.” diyor. Onun gibi siması, ismi ve teninden kaybedenler arasında ne yazık ki bir dayanışma olmuyormuş. Onunla konuşurken dinin bir çimento olamadığını düşünüyorum. Sabri Bey’in Fransızların Noel’ine karşı Müslümanların da Ramazan etkinlikleri düzenlemesi teklifi Arap esnaf arasında tepkiyle karşılanmış. Türklerle Araplar bayramlaşmazlarmış bile. “Sebep cehalet. Cahil insan ne yapar? Hem kendisine hem çevresine sıkıntı verir. Herkesin derneği kendine. Her grup kendi derneğinde toplanılmasını istiyor. Kimse kimsenin güdümüne girmek istemiyor.” diyor Sabri Bey.İş ahlakı bakımından Türkleri “en kepaze millet” diye eleştiren Sabri Bey Fransa’nın kalifiye olmayan kayıt dışı işgücüne göz yumarak işçi maliyetlerini düşürdüğünü, böylece Fransız işçinin taleplerini de yok saymış olduğunu anlatıyor: “Bizim mesela daimi mali müşavirimiz vardır. İşçilerimizin hepsi sigortalıdır. Ama Türk işletmelerinin çoğunlukla muhasebe kayıtları düzgün değildir. Bunun sebebi Türklerin hemen iş sahibi olmaları, vergi vermeden kısa sürede köşeyi dönmek istemeleri. Türkler yanlış yapıyor; ama Fransız hükümeti de yanlış yapıyor. Onların yanlışı bizi yok saymak. Onlar yok sayınca denetim hakkı da kalmıyor. Misal Fransa’da kağıtsız ikamet kesinlikle yasaktır. Ona rağmen, her iki senede bir yasa çıkarıp affediyorlar, bir yıllık evrak veriyorlar, yeniden düzenlemeye gidiyorlar. Bu ne demek? Buradaki o varlığı kabul ediyor aslında; ama ayrımcılığa da devam ediyor. Ucuz işgücünü kaybetmek istemiyor. İnşaatlarda en çok bu kepazelik. Adamın işletmesi vardır. beş tane işçi gözükür, yüz tane işçi çalıştırıyor. Bunlar bir senede şirketi kapatınca dünyanın parasını kazanıyor. Bunu devlet görmüyor mü? Baskınlar yapılmıyor mu, yapılıyor. Ama göz yumuluyor. Bu herkesin işine geliyor. Resmî ağız başka, uygulama başka.”sabri Bey, müşterilerinin çoğu Arap olduğu için onların zevkine uygun parlak renkli, iri desenli mobilyaları getirtmiş. Gösterişli dediği vitrine bakıyorum, g’sini bile göremiyorum, daracık, arka planı düz duvar, iki koltuk atılmış bu vitrin bile tepki çekip camları aşağı indiriliyorsa, durum vahim.. Mağazadan çıkarken Sabri Bey Fransa’da artık üretimin durduğunu, fabrikaların doğuya doğru kaydığını hatırlatıyor: “Türkiye’nin durumu şu an iyi gibi görünüyor. Böyle devam ederse insanlar Türkiye’ye döner. Tabii bizim en zorlandığımız konu çocukların eğitimi. Yoksa biz Türk milleti olarak çok fazla hesap etmeyiz. Hemen başka bir yere geçebiliriz.” diyor.

Kamyon almak için geldi, bir daha dönmedi

Gece ilerledi. Karnımız acıktı. Ocakbaşı adlı bir Türk kebapçısını açık yakalıyoruz. İçeride bir pano dikkatimi çekiyor. Üzerinde “Mutluluğun için dünyanı değil, kendini değiştir. Korkak insan herkesi suçlar. Bir gruba hükmeden adam akıllıdır. Ama kendine hükmedebilen adam alimdir” yazıyor. Sahibi Ahmet Eryılmaz’la tanışıyoruz. 11 yıldır buradaymış. Bir tane kamyon almak için uğramış. Geliş o geliş.Zor bir psikoloji, hem Türklüğüyle gurur duyacak, onu kaybetmemeye çalışacak, hem de Fransa’da yaşayan milletdaşlarıyla arasına mesafe koyacak. Çünkü buradaki Türklerin de Araplar kadar suça bulaştığını, hem kendi aralarında dolaştıklarını hem de birbirleriyle uğraştıklarını, Müslümanlığın örnek temsilcileri olamadıklarını düşünüyor. Öte yandan Türkleri pısırıklıkla, ayrımcılığa karşı isyan eden Araplar kadar cesur olamamakla suçluyor. “Türkler Cezayirliler kadar bir yiğitlik gösterip, kendilerini ifade etmiyorlar. Cezayirli gençlere helal olsun. Sonuçta hakkını savunuyor adam. Yoksa nasıl sesini duyuracak? Adam gidiyor bir iş alıyor. Diyor ki nedir adın, benim adım Muhammet. Hakim, Arap ismi, sana iş yok, diyor. Ben buna şahit oldum. Ama Türk gençleri onu dahi yapamıyor. Doğru dürüst Türkçe de konuşamıyorlar. Siyasi görüş ve mezhep ayrımı yapıyor, birbirlerini sömürüyorlar.” diyor.Dört çocuğu var. Hepsi okuyorlar. Okul ve aile değerlerinin çatışmasından rahatsız. Fransızlardan hiçbir zaman maddi zarar görmemişler: “Ama maneviyat olarak bizlere çok büyük zararları vardır. Öğretmenler ellerine imkan geçtikçe Türkleri ve İslamiyet’i kötülerler. Yahudilerden esirgemedikleri hoşgörüyü bize göstermezler. Burası laik bir ülke olmasına rağmen, benim çocuklarıma Müslüman olduklarını bile bile Noel’de evinize nasıl bir çam alacaksınız, baban ne düşünüyor, diye sorulabiliyor. Çocuk haliyle kendini suçlu ve dışlanmış hissediyor.”Ahmet Bey durumdan böyle şikayet ediyor; ama Türkiye’ye dönmek için de Fransa’nın vatandaşlığını alması, çocuklarının sürekli oturum iznine kavuşmalarını şart koşuyor. Demek ki zihninin arka planı çocuklarının vatanının aslında Fransa olduğunu söylüyor. Şu anda hemen dönemezmiş, Türkiye’nin siyasi istikrarı yokmuş, güvenemiyormuş. Diğer yandan hem Türklerle sıkı fıkı değil, hem de Fransızlarla görüşmüyor. Tam bir sıkışmışlık hali. İthal gelinler için Paris’in bir açık hava hapishanesi olduğundan bahsediyor. Bir mağazada bir Türk çiftle karşılaşmış. “Tesettürlü, dünya güzeli, hanım hanımcık.” diye nitelediği genç kadının kocasına “Selami hayatım şundan alalım mı?” diye sorduğunda, kulağı küpeli genç adamın “Ben hayat mıyım, doğru konuş.” diye karısını hırpaladığına tanık olmuş. Kız ezilip büzülerek “hayatım” demenin kötü bir şey olmadığını anlatmaya çalışıyormuş. Adam hakaretlerinin dozunu gittikçe artırıyormuş. “Şu adamı bir evirip çevirip dövsem” diye düşünmüş; ama eşi mani olmuş: “Yazık ediyorlar Türk kızlarına. Burada gençlerin yüzde doksanı uyuşturucu kullanıyor. Çocuklar ailelerinin yanında ayrıdır. Evliler eşlerini ezer; Fransız kızlara kendilerini beğendirmeye çalışır. Halleri o kadar acıklıdır ki. Hani şu Türk televizyonlarında ‘Kadının Sesi’ gibi programlar var ya, orada anlatılanlar bunların yanında hava cıvadır.” Çıkışta tekrar panodaki yazıyı okuyorum. ‘Mutluluğu için ne dünyasını ne de kendini değiştirebilene, ne bir gruba ne de kendine hükmedebilene ne derler peki?’, diye soruyorum.

http://www.gencbilim.com/haber/haber_ozeldosyalar_goster.php?id=61

10 yorum:

Adsız dedi ki...

ben yararmak elması isterim looooooooooooooooooooooo kaboooooooooooooooooooooooo aaaaaaaaabbbbbbbbbbbbbbbbbboooooooooooo
ooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooo
















iiii

Adsız dedi ki...

ben yararmak elması isterim looooooooooooooooooooooo kaboooooooooooooooooooooooo aaaaaaaaabbbbbbbbbbbbbbbbbboooooooooooo
ooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooo
















iiii

Adsız dedi ki...

ben yararmak elması isterim looooooooooooooooooooooo kaboooooooooooooooooooooooo aaaaaaaaabbbbbbbbbbbbbbbbbboooooooooooo
ooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooo
















iiii

Chris Morgan dedi ki...

Merhaba tatlım,
Eğer bir kredi ihtiyacı var mı? Bir banka veya finansal hizmetler şirketi bir kredi size reddetti? Eğer mali yardım ihtiyacınız var mı? Bir ev satın almak için faturaları veya kredi ödemek? İhtiyacın var mı? Kendi iş istiyorum ve yardıma ihtiyacım var? Bir öğrenci kredi ihtiyacınız var mı? % 2 düşük faiz oranı üzerinde mali yardım almak için bize ulaşın:
supremeloaninvestements00@gmail.com

Mr Arnoid Weman dedi ki...

Eğer% 2 çok düşük oranda kredi ihtiyacınız var mı? Daha fazla bilgi için arnoidweman@gmail.com: Biz ev kredisi, işletme kredisi ilgileniyor kredinin her türlü, e-posta yoluyla bize ulaşın vermek

Unknown dedi ki...

Merhaba!!!

Mali yardıma mı ihtiyacınız var?

* $1000 - $10,000,000 aralığında
* 3% faiz oranı
* Uygun fiyatlı kredi geri ödeme planları

Her türlü krediyi şu adresten e-postayla almak için lütfen bizimle iletişime geçin: universalfunds1@hotmail.com
Hücre numarası: +1 (914) 517-3229

İçtenlikle.
Selamlar.

Unknown dedi ki...

Merhaba,

Adım Türkiye'den Muhammed, bu medyayı, herkese burada bir borç almak için dikkatli olmalarını tavsiye etmek için kullanmak istiyorum, o kadar çok kredi verici burada dolandırıcılar ve onlar sadece paranızı aldatmak için buradalar, bir borç için başvuruda bulunmuşlar. yaklaşık 200 milyon Dubai'li bir kadından ve kredi almadan yaklaşık 10 milyon kaybettim, defalarca bir ücret talep etti, krediyi almamam için yaklaşık 10 milyon para ödedi,

Tanrıya şan olsun, sadece bir kredi talebinde bulunmuş bir arkadaşıyla tanıştım ve borçsuz kaldı, bu yüzden Bayan Fred Larryl'i tanıştırdı ve 400 milyon önermiştim, bence şaka ve dolandırıcılık , ancak teminat vermeden 24 saatten az bir sürede sadece% 2 kredi aldım. Çok mutluyum, çünkü fakirlikten kurtuldum.

 Bu yüzden, burada temasa geçilmesi gereken bir krediye ihtiyacı olan herkese tavsiyelerde bulunuyorum.
 Bayan Fred Larryl, e-posta yoluyla: (fredlarryloanfirm@gmail.com) veya (fredlarryloanfirm@hotmail.com)

 E-posta ile daha fazla bilgiye ihtiyaç duyarsanız bana yine de ulaşabilirsiniz: (muhammadjajuli8@gmail.com)

 Tanıklığını okudum için bir kez daha teşekkürler, Tanrı bizi kutsasın ve bize uzun ömür ve refah vermeye devam edin.

Timothy Kober dedi ki...

Merhaba,
Herkesin proje, iş, konut, konsolidasyon vb. Için daha fazla paraya ihtiyaç duyduğu yılın bu zamanı.
Şu anda% 3'lük düşük bir oranla 24 saat kredi veriyoruz, ilgilenen müşterilerimiz lütfen bize ulaşın

e-posta adresi: plutocreditfinancier@gmail.com
Telefon: +442033221063

Oakland Capitals. dedi ki...

Oakland Capitals'a Hoş Geldiniz, Çalışkan insanlara,% 3'lük bir faiz oranıyla bireysel kuruluşlar için ihtiyaç duydukları fonları hızlı bir şekilde almaları için finansal destek sunuyoruz. Esnek kredi limitimiz var, Milyonlarca kişi tarafından güvence altına alın, Dakikalar içinde uygulayın. Bizim Özelliklerimiz; Hızlı Uygulama, Anında Karar, Hızlı Fonlama, Özel Destek.

İletişim Ofisi: oakland.formal@hotmail.com

Oakland Capitals. dedi ki...

Oakland Capitals'a Hoş Geldiniz, Çalışkan insanlara,% 3'lük bir faiz oranıyla bireysel kuruluşlar için ihtiyaç duydukları fonları hızlı bir şekilde almaları için finansal destek sunuyoruz. Esnek kredi limitimiz var, Milyonlarca kişi tarafından güvence altına alın, Dakikalar içinde uygulayın. Bizim Özelliklerimiz; Hızlı Uygulama, Anında Karar, Hızlı Fonlama, Özel Destek.

İletişim Ofisi: oakland.formal@hotmail.com