6 Eylül 2007 Perşembe

“Yarım Kalmış Öyküler”

Sevgi Köçek
TD1Televziyonu

Ezeli Doğanay'ın yeni çıkan YARIM KALAN ÖYKÜLERadlı kitabı üzerine söyleşi.

Sayın Doğanay ilkin neden böyle bir çalışmaya girdiniz? Neden böyle bir çalışma hazırlama gereği duydunuz?

Sohbetimize oradan başlayalım.Böyle bir çalışmaya sevgili Münür Üstün’ün önerisi ile başladım. Maviağaç yayınlarının genel yayın yönetmenidir. Münür Bey buradaki paket evlilikler ile ilgili bir çalışma hazırlarsam seve seve basacaklarını söyledi. Konu ilkin dikkatimi çekmedi çünkü benim alanım toplumbilim ve halk kültürü daha çok yoğunlaştığım ve eser verdiğim alan o alandır. İlk kez kendi alanım dışında bir çalışma hazırlayacaktım. Gerçi konu bir boyutu ile toplumbilim ilede ilişkilidir. Çünkü kanayan sosyolojik bir yaradır. Mesleğimden dolayı bir çok ülkeye gidip geliyorum sık sık seyhatlere çıkıyorum. Gittiğim bu ülkelerde aynı sorunla karşılaşınca olayın boyutunu daha iyi kavradım. Gerçekten de olayın hem sosyal hem ekonomik hemde psikolojik boyutları var. Ve her geçen gün kar yumağına dönerek büyüyen bu sorun toplumsal bağlamda çözümsüz bir hal almış durumda. Kişi kendisi ve yaşadığı sorunla başbaşa bırakılarak olay görmemezlikten gelinmiştir.

Ne kadar vaktinizi aldı bu çalışmayı hazırlamak?

İki yıldır üzerinde belli aralıklarla çalışıyorum. Konu ile ilgili Gençlerle yaşlılarla söyleşiler yaparak konu hakkında bilgiler topladım. Olayın mağdurları ile özellikle görüşüp konuşarak öykülerini dinleyerek önemli bulduklarımı çalışmaya aktardım. Olayın psikolojik boyutunu irdelemek için Sayın Halis Çiçek’le söyleşi yaptım ki kendisi psikoterapist ve seksoterapisttir. Hukuksal boyutu için bu konuda yoğunlaşmış hukukçularla görüştüm. Kimi Kadın kurumları’nın yöneticileri ile konuyu tartışarak kitabı hazırladım. Almanya’nın diğer kentlerinde yaşayan bu konuda öyküsü yarım kalmış insanlara ulaşarak, Hollanda, Avusturya, Belçika, Fransa vs Avrupanın diğer ülkelerinde yaşayan konu mağdurları ile yazışarak konuyu toparlamaya çalıştım.

Çalışmanızın adı nedir? İthal Damat ve İthal Gelin mi? Yoksa Paket evlilikler mi?

Çalışmanın adı “Yarım Kalmış Öyküler” olacak. Çünkü herkesin bir öyküsü var ve herkes kendi öyküsünü mutlu sonla bitirmek istiyor. Ama ne yazık ki bazı insanların sevgiye,sevince aşka dair yaşam öyküsü yarım kalmış. Konuştuğum söyleştiğim olayın mağdurları olan kişilerin anlattıkları ile örtüştüğü için kitabın adını yarım kalan öyküler koydum.

Neden bunlara İthal Damat ve İthal Gelin deniliyor? Yaptıkları evliliklere Paket evlilikler deniliyor?

Evlilik nedir? Birilerine göre kutsal bir müesese, birilerine göre miadını doldurmuş gereksiz bir kurum. Ancak hala teist ve feodal yapılar bu kurumu çok güçlü bir şekilde ayakta tutuğuna göre toplumbilimciler bu kuruma kayıtsız kalamzlar. Şimdi kişi ömrünü yüreğini istemini özlemini karşı cinsten birileri ile paylaşmak istiyor. Onun bu istemlerine uygun bir eş olunca evlenmeye karar veriyorlar. Ancak bu birlikteliğin uzun vadeli olabilmesi için ya da bir ömür boyu sürebilmesi için ortak noktaların çok olması gerek. Birinci koşul bu ikinci koşul evlenme çağı gelmiş kişiler ki bu çağ kişiden kişiye değişiyor birileri 20 yaşı evlilik çağı olarak algılıyor birileri 30 yaşında hala evlenme çağının gelmediğini düşünüyor. Evliliğe hazırlıklı olmalıdır. Çünkü yaşamı yalnız başına değil onu bütün boyutları ile paylaştığı eşi ile birlikte sürdürecekler. Bu yüzden dış etkilerin tesirinde kalmadan buna hazırlıklı olup olmadığını bilmek zorundadır. Bir defa evlenmeye karar vermiş olan kişiler şu soruları kendine sormak zorundalar ve sordukları bu sorulara da doğru yanıtlar vermek zorundalar öncelikle kendilerini sonra başkalarını aldatmamak için.
1. Yaşamın neresindeyiz?
2. Yaşamdan ne bekliyoruz?
3. Amaçladıklarımıza ulaşmak için yeteri düzeyde kararlılığımız ve çabamız var mı?
4. Bir birlikteliğe yada yaşamı bir başkasıyla paylaşmaya hazırlıklı mıyız?
5. Nasıl bir birliktelik?
6. Yaşamı paylaşacağımız insandan ne bekliyoruz?

Bu sorulara doğru yanıtlar verip yaşamdaki duruş noktamızı sağlıklı bir şekilde belirledikten sonra adım atabiliri. Ancak sağlıklı sonuçlara böyle ulaşabilir. Sağlıklı evliliklere böyle ulaşabiliriz ve sağlıklı bir birliktelik ve evlilikten yarınların umutları doğar yoksa sokak canavarlarla doludur.

Tanımak lazım diyorsunuz?

Tabi bir giyisiyi on sefer giyip çıkarıyoruz üzerimize oturup oturmadığını yakışıp yakışmadığını anlamak için kaldı ki onu bir ve ya iki yıl giyebiliriz. Ancak eş seçimi öyle mi? Hiç tanımadığın bir insanla bir ömür boyu nasıl yaşanır? Kaldı ki tanınmayan bir şey sevilmez de. Her hangi bir lokantaya gittiğinizde önünüze bir yemek geldiğinde daha önce yememiş iseniz onun tadını bilemezsiniz damak zevkinize hitap edip etmediğini bilemezsiniz ancak yedikten sonra sevip sevmediğinizi söyleyebilirsiniz. 20 yıla yakındır ülkeden eş seçerek yapılan evliliklerde tanıma anlama olgusu olmadığı için gidilip bir ay beş hafta her neyse o süre içinde söz, nişan, düğün tümünü bir arada yapark gelin ve ya damadı alıp geldikleri için bu tür evliliklere burada ki insanlarımız “paket evliliği” diye isimlendirmiş. İthal damat ve ithal gelin denmesinin nedeni de burada ki yakının da olan insanı değilde ülkeyi tercih ettiği için böyle isimlendirilmiş.

Neden ülkeden eş seçiliyor?

Yaptığım söyleşiler sonucunda anladım ki beş nedenden dolayı insanlar ülkeden eş seçiyorlar.

1- Lakaiet sorunu: (Gelenek-görenek)

Birinci kuşak burada ki yetişen gençleri kendi ailelerine laik görmüyorlar. Onlara göre burada yetişen gençler yozlaşmanın çürümenin en yoğun biçimini yaşıyorlar. Kendi değerlerinden kopmuş Almanlasmislar; bu yüzden onlardan kendilerine iyi bir damat veya iyi bir gelin olamayacaklarıdır. Bu anlamda ülkeyi tercih ediyorlar.

Örnek:

“1966 da doğdum. 7 kişil bir aile 3 kız 2 erkek. Ailem laik demokrat bir aile idi. Onların yanında çok mutlu bir çocukluk yaşadım. Yine gençliğim en güzel dönemi ailemle geçirdiğim zamandır. Annem babam kardeşlerim her zaman bana ve diğer kardeşlerime eşit şekilde sevgi verdiler hoşgörülü davrandılar. Karşılıklı olarak onlarla paylaştığım saygı sevgi mutluluk ve umut dolu bereberliğimden dolayı onlara minnet borçluyum. Evliliğm tavsiye üzeri oldu. 29 yaşımdaydım. Ünüversite mezunuyum ve Almanya ya evlenerek geldim. Almaya ya gelir gelmez ilk günden sorunlar başladı. Eşim ünüversite mezunu ve muhafazakar bir aileden. Ayrı evde yaşamamıza rağmen kayınannem sürekli direktifleri ile bizleri yönlendirmeye çalışıyordu. Kayınbabam pasif daha çok kaynanamın düşünceleri doğrultusunda hareket ediyordu. Kaynanam çok dominat ve despot bir kadındı. Eğitimsiz olmasına rağmen her şeyi kendisinin çok iyi bildiğini zanediyor. Benimle yüzyüze ikien uyumlu ama arkamdan yuvamı yıkmak için her şeyi yaptı. Eşim ise tamamen iradesiz ve silik bir kişiliği olduğu için tamamen annesinin sözünde ve onun tarafından kumanda ediliyordu. Bu yüzden bana sürekli hem psikolojik hemde tensel şiddet uyguluyordu. Her anlamda ayrı idik hiç bir ortak noktamız yoktu. Eşim kendi doğruları dışında kimsenin doğrularını kabul etmiyor tek ve mutlak doğrunun kendisinin olduğunu idea ediyordu. Artık evliliğimiz benim susmam üzerinden yürüyordu. Her türlü hakaret ve şiddete sesimi çıkarmadan katlanırsam evlilik yürüyordu ve öyle yürüttüm evliliğimi. Evliliğimde sorunlar balayında başladı ben hep sabrettim düzelir değişir dönüşür diye ama olmadı. Olan bana oldu sürekli ağlamalar sinir kırizleri geçirmeler vs. 8 yıllık evliliğim süresince bir tek günüm hüzünsüz geçmemiştir. Saygı sevgi görmedim. Ben sevgi gösterdikçe uzaklaştı hala amacının ne olduğunu bir türlü anlamış değilim.”

2. Biyolojik Bağlılık: (Akrabalık İlişkileri)

Burada ki yaşam koşulları ülkeden daha iyi olduğu için genelde evlilik yaşına gelmiş kızı ve oğlu olanlar kendi yakın akrabalarını tercih ederek onları getirip burada bir ekmek sahibi yapmayı düşünüyorlar. Bu arada evlilik işin bahanesi olmaktadir. İki gencin yaşamı karartılmaktadır olayın o yanına pek bakılmaktadır Kızı varsa abisinin ve ya diğer bir yakınının oğlunu tercih ediyorlar oğlu varsa ha keza yine aynı amaçla yakınlarının kızlarını tercih ediyorlar. Neden ülkeden eş tercih ediyorsun soruma karşılık evlilik hazırlıkları içinde olan ve 23 yaşlarında bir genç şu yanıtı vermişti “burada suclu olan icinde bulundugumuz sistem ,hicbir Türk aile Avrpada yetismis bir Türk kizini almak istemiyor, islami yaşıyor olmalarina rağmen istemiyor cünkü bu kızlar kendilerini ezdirmiyorlar, yani avrupadan alinan serbestlik kültürü ne olursa olsun iclerine azda olsa islemiş kendilerini ezdirmiyor kendilerine laf söyletmiyorlar.”

Örnek:

“1975 doğdum.Beş kişilik bir aileden geliyorum.2 kız bir erkek yani üç kardeşiz. Ailem köktenci muhafazakar bir aile Evlenmeden önce hep dogdugum sehirde yaşadim , güzel , bir cocuklugum gecti, ekonomik sartlarimiz az da olsa hersey güzeldi ve candandı.daha sonraları 19 yaşıma gelince Hala’min oğluyla evlendim ve armızdaki ilişki duygusaldı 6 ay nişanlı kaldık. Ben ortaokul mezunuydum ve halamın oğlu Almanyada yaşadığı için doğal olarak evlenerek onun yanına yerleştim. İki çocuğum var ve aile sorunları son beş yıldır başladı. Hala’mın oğlunun aileside köktenci bir aile ve kendisi ilkokul mezunu ayrıca yetişme tarzıda burada ki bir çok Türk genci gibi.Ailesi ile ilişkim güzeldi halada güzeldir. Eşim daha çok dışarılarda olduğu için ailesi ile olmam onun işine geliyordu. Hep yalnız gezer sabahlara kadar eve gelmezdi.İlk başlarda eşimle çok iyi anlaşıyorduk ama son zamanlarda ne yazık ki hiç anlaşamıyoruz. Ayrılmaya karar vermemin nedeni bir yıl önce bir başka kadınla birlikte olduğunu ve yakında o kadından çocuğu olacağını söylemesiyle oldu. Daha önce beni aldattığı için onu bir kaç kez afettmiştim ama bu son darbe çok acı oldu ve afedilir gibi değildi. Bunalımlar yaşadım ama çabuk atlattım çünkü güçlü olmam ve yaşama gerekti. Eşimle akrabada olsak ayrı dünyanın insanlarıyız o burada doğmuş büyümüş ben ülkede”

3. Özürlü Gençlik: (Sorunlu Gençleri Evlilik Yolu İle Kurtarma)

Aile kültürünün giderek silikleştiği çevre kültürünün daha etkin bir hale geldiği Avrupa da aileler yeterince çocuklarını kendi kültürleri doğrultusunda etkiliyememektedirler. İki farklı kültür arasında kalan gençler şaşkına dönmektedirler. Zamanın büyük çoğunluğu dışarıda geçen aile ve çocuk ancak bir ve ya iki saat yan yana kalmaktadır sonra uyku ve bilinen yaşam temposu yine aynı şekilde devam etmektedir. Henüz tam olarak Türkiyeliler arasında kent kültürünün özümsenmediği bir yer olan Avrupa da tehlike çok denetimin az olduğu bir yerdir. Geldikleri köy ve kasabalarda çocuk yetiştirmek daha kolay ve tehlikesizdi. Çocuğun işleyebileceği en büyük suç ya birisinin bostanından domates çalmak yada birisinin tavuğunun yumurtasını çalmaktı. Köy ve ya kasaba yeri olduğu için herkes birbirini tanıyor böylece çocuk üzerindeki denetim daha yoğun ve etkindir. Ancak Avrupa da hiçte öyle değil kimsenin kimseyle ilgilenecek vakti yok aileler kendi çocuklarına yeterince ilgi gösteremezken başkasının çocuğuna hiç gösteremiyorlar. Üstelik tehlikede çok Eroin, kokain esrar morfin fuhuş vs. Yabancı arasında da oldukça yaygın olan uyuşturucu kullanma bağımlılığı Türkiyeli gençler arasında da yaygındır. Oğlu uyuşturucu bağımlısı olan aile evlilik çağına gelince onu Türkiyeden evlendirmeyi tercih etmektedir Bu tercihini de akrabalarından değil de akrabalarının tavsiyeleri ile tanımadıkları insanlarla yapmaktadirlar. Çocuğun durumunun bilinmemesi lazım. Ya da Almanya da ki genç kız bir başka erkek arkadaşı olmuşsa ve ya bir Almanla şu ve ya bu şekilde bir ilişkisi olmuşsa hemen aceleden kız apar topar alınıp Ülkeye götürülüp orada evlendirilip eşi ile birlikte geri getirilmektedir. Ayrı bir ev tutulup oraya yerleştirilmektedir. Böylece aile anlının akı! İle bu namus belasından kurtulmuş olmaktadırlar.

Örnek:

" Bay Y gençliğinden beri şizofreni teşhisi konmuş bir hastadır. Kendisi ajite bir hastadır. Arasıra fiziksel olarak çevredekilere saldırabilmekte ve de çevreye küçük zararlar verebilmektedir. Kendisi 24 yaşından beri emeklidir ve hastalık kasasından aldığı sosyal yardım ile geçinmektedir. Bay Y'nin eşi Türkiye'den Almanya'ya getirilmiştir. Bu hanım Türkiye'de annesi ve babası ölmüş, amcası tarafından bakılan bir kadındır. Türkiye'den isterlerken, oğullarının biraz kıskanç ve de sinirli olduğu söylenir ama hiç bir şekilde hastalığından bahsedilmez. Özellikle ülkemizin geleneksel bireylerinde erkeğin kıskanç ve de sinirli olması tolera edilebilen bir şeydir. Kadın çok kısa bir süre tanıdığı erkeğin yaşadığı ülkeye gelir ve ancak bir süre sonra eşinde sinirli ve de kıskanç olmanın dışında da sorunlar olduğunun farkına varır. Yukarıda bahsedilen hastanın 7 yaşında bir kızı ve de daha bebek olan 1 yaşının altında bir oğlu bulunmaktadır. Hasta eşiyel 9 senedir evlidir. Eşinin kendisine iyi baktığı, ilgilendiği, hastayla meşgul olan sosyal hizmet uzmanı tarafından da dile getirilmektedir. Ama kronik psişik hastalığı olan ve arada bir krizler geçiren bir erkekle, sağlıklı olduğu varsanılan bir kadının bir arada daha ne kadar kalacağı ayrıca sorulması gereken bir sorudur. Hasta ailelerinin düşüncesi ise, oğullarını evlenip çoluk çocuğa karışması, aslında onların da diğer insanlar gibi işlev yapabileceğini göstermek ve de hasta çocuklarının sorumluluğunu ve bakımını bir başkasına vermektir."

4. Gençlik İksiri ve İlerleyen Yaş. ( Yaş kompleksi)

Avrupanın çeşitli ülkelerinde uzun yıllar çalışıp belirli bir ekonomik birikim oluşturmuş kimi yaşlı insanlar (Kadın ve Erkek) eşlerinden ayrıldıktan sonra veya eşlerinin ölümünden sonra ülkedeki genç güzel kızları ve erkekleri tercih etmektedirler. Onların ekonomik birikimi ülkedeki insanın Avrupa isteği ve özlemi evlenecek insanların aradaki yaş farkını kapatmaktadır. Böylece her iki tarafta istediği sonuca ulaşmaktadırlar.

Örnek:

“Şu anda 75 yaşında olan bir kişi bundan 20 yıl önce 16 yaşında ki bir bayanla ikinci evliliğini yaptı. İkinci eşini Türkiyeden getirdi. Şu anda 36 yaşında olan bu bayandan yedi çocuğu oldu ve yedisi de özürlü kimi spastik rahatsızlıkları var.”

5. Zoraki Evlilikler (zorle evlendirilenler)

Bu gruba girenler ise istemedikleri halde ülkeye götürüp zorla evlendirenlerden oluşuyor. Almanya da veya Avrupanın herhengi bir ülkesinde doğup büyümüş gençleri aileleri tarafından zorla götürülüp ülkede evlendiriliyorlar. Tabi yapılan bu evlilikler sağlıklı olmadığı için daha doğrusu gönüllü olunmadığı için yine uzun vadeli olunmuyor ve ayrılıyorlar. Bazen bu tür evlilik yapan insanlar çok kötü durumlara düşüyor hatta intahar edenler oluyor yada karşı taraftan terk edildikleri zaman öldürülebiliyorlarda. Gazeteler bu tür haberlerle dolu. Şu gazetenin haberine bakın:

“C.K. Yaşamına son verdi” Geçen yıl zorla evlilik ile gelen dram başlığı altında yaşadıklarını gazetemize açıklayan Almaya oturumlu 18 yaşında ki C.K son bir yıldır psikolojik tedevi gördüğü İsviçre’nin Zurich şehrinde intahar etti. Pazar günü saat 21.00sıralarında yaşadığı tek odalı evin çatı katına çıkarak kendisini aşağı bırakan C.K olay yerinde yaşamını yitirdi. Aile fertlerinin çıkardığı “ölüm emri” nedeniyle İsviçre deki akrabasına sığınan ve son bir yıldır Zürich’teki bir klinikte psikolojik tedavi gören C.K’nin abisinin bulunduğu şehre geldiğini duyduktan sonra intahar etmiş olabileceği bildirildi. Konuyla ilgili gazetemize açıklamalarda bulunan C.K’nin akrabası, C.K’nın zor dönemler yaşadığını fakat tedavi ile birlikte yaşama yeniden sarıldığını belirtti. C.K’nın akrabası şunları söyledi: “C.K her şeye rağmen güçlü bir kızdı. Özellikle son altı aydırtamamen korkularından uzaklaştı ve kendisini okuyarak, araştırarak geliştirmeye çalıştı. Yazdığı günlükte kadın özgürlüğüne ilişkin çarpıcı belirlemelerde bulunmuş ve törelerin sadece kadınlar için işlediğini yazmıştı.”24.8.2004. Özgür Politika.

Türkiyede ki genç kızlar ve genç erkekler neden bu evlilikleri kabul ediyorlar?

Yapılan bilimsel araştırmalarda ülkedeki insanlar refah düzeyi yüksek bir hayat yaşamak için Avrupalı insanlarla evleniyorlar. Yane bu tür evliliklerin temelin’de büyük çoğunluluğun temelinde sevgi, hoşgörü yok ortak noktalarda buluşma diye bir olay yok. Kadın ve ya erkek daha iyi yaşarım diye bu tür evliliğe evet diyor, bura da ki insanlarda nasılsa onlar burada ki yaşamı yolu yordamı bilmiyorlar getirip kendi isteğime göre yönlendiririm şekillendiririm ve sözümden dışarı çıkmaz anlayışıyla ülkeyi tercih ediyor. Hatta gençler arasında yaptığım bir ankette gencin biri “Neden ülkeden eş seçiyorsunuz? Soruma yanıt olarak “Burada ki kızlar kendilerini ezdirmiyorlar, ben benimle evlenecek kişinin kayıtsız sartsız bana itahat etmesini istiyorum” demişti. Burada ki bu kişi yalnız kendi görüşünü dillendirmiyor gençler arasında genel kabul görmüş bir anlayışı dillendiriyor. TAM tarafından yapılan bir istatiğe göre her yıl 19 bin insan sadece Almanya ya bu tür evliliklerle geliyor. Merkezi Paris’te bulunan Elele Derneği'nin verilerine göre Fransa'da yaşayan Türkiyeli kızlarının yüzde 98'i, erkeklerin yüzde 92'si Türkiye'den evleniyor. Almanya'da ise bu şekilde yapılan evliliklerin oranı yüzde 60'ı aşmış durumda.
Belçika gibi Türkiyelilerin yoğun olmadığı ülkelerde bile her yıl 1300 kişi evlilik yoluyla Belçika vatandaşı oluyor.

Gelenlerin Eğitim düzeyi nedir?

Bu tür evlilikle gelen insanların eğitim düzeyi 0/0 5, üniversite mezunu, 0/0 28, lise mezunu geri kalan kısım kırsal kesimden ya da büyük kentlerin varoşlarından geliyorlar. Üniversite mezunu olan kişilerin evlilikleri çabuk çozülüp dağılıyor, lise mezunu olanların birliktelikleri ancak dört beş yıl sürüyor sonra kopmalar başlıyor. Ancak ilkokul mezunu olan kişilerin evlilikleri sürüyor ancak çok sorunlu bir şekilde devem ediyor.

Evlilikleri bitenler ne yapıyorlar ülkeye geri mi gidiyorlar?

Bir kısmı evet. Burada kalmak için kendileri için belirlenen yasal süreci dolduramadıkları için geri gönderiliyor hatta getirenler geri götürüyor pasaportuna da el koyarak tekrar geri gelmesin diye. Bir kısmı ilegal yollardan kalıyor bunlar genellikle erkekler oluyor eğer o esnada bir başka bayan arkadaş bulabiliyorsa acilen onunla evlilik yaparak kalmaya çalışıyor. Bu seferde başka sorunlar ortaya çıkıyor. Çünkü gencin niyeti sağlılıklı bir evlilikten çok burada kalmak için evleniyor. Kadınlar ise daha çok kadın sığınma evlerinde kalıyorlar.

Ne zaman kuruldu bu kadın evleri?

Almanya’nın genelinde sayıları ne kadardır bu evlerin?Konu ile ilgili Kadın sığınma evleri’nin bir yöneticisiyle yaptığım söyleşide Berlin’de ki 6 kadın sığınma evi var. İlk sığınma evi 1974 yılında Berlinde açılıyor. Almanya’nın genelinde sayıları ne kadardır bilemiyorum ancak Berlin de altı tane var.

Bu evlerde yoğunluk kimde Almanlar’da mı? Yabancılar’da mı?

1974 yılında Almanlar için açılmasına rağmen ancak bu sığınma evlerinde kalan kadınların 0/0 10 Alman oluşturuyor geri kalan kesimi yabancı. Yabancıların içinde de 0/0 50’nin üzerinde Türkiyeliler oluşturuyorlar. Ve Türkiyelilerin de neredeyse tümü paket evlilikler sonucu buraya gelmiş insanlar. Yaş ortalamaları 20-30 arası. Çoğu çok büyük bunalımlar sonucu ya doktorlar tarafından buralara gönderilmiş yada intahar deneyimleri olmuş polis tarafında buralara getirtilip yerleştirilmiş insanlardan oluşuyor.

http://www.alevileriz.biz/showthread.php?t=18506

Hiç yorum yok: